Brüksel’de AB zirvesi, çatlak derinleşiyor

AB hem içte hem dışta, krizin çoklu katmanlarıyla karşı karşıya. Bir yanda enerji ve ticaret politikalarında derin ayrılıklar, diğer yanda emperyalist çıkarlarla maskelenen insan hakları söylemleri…

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 03 Temmuz 2025
  • 08:30

Avrupa Birliği liderleri, 26–27 Haziran’da Brüksel’de gerçekleştirilen son zirvede bir araya geldi. 27 üye ülke lideri, başta Rusya’ya yönelik on sekizinci yaptırım paketi, “İsrail-Filistin meselesi”, ABD-AB ticaret krizleri gibi kritik dış politika gündemlerini ele aldı. 

Rusya’ya karşı uygulanacak yeni yaptırımlar ve İsrail’in Gazze’deki katliamlarına karşı “ortak tutum belirleme” çabası öne çıktı. Ancak zirveden çıkan sonuç, AB’nin karar alma mekanizmalarının “kolay” işlemediğini bir kez daha gösterdi.

Avrupa, Ukrayna savaşının başlamasından bu yana Rusya’ya karşı on yedi ayrı yaptırım paketini yürürlüğe koydu. Ancak bu önlemlerin sahadaki etkisi sınırlı kaldı. Zaten yaptırımların işlevselliği değil, siyasi gösteriş değeri öne çıkıyor. Paket sayılar artıyor, ama strateji aynı, Rusya’yı kıskaca almak. Bu kez Slovakya, yeni paketi veto etti. AB, Macaristan ve Slovakya’ya Rusya’dan enerji ithalatını sınırlandırmaları için baskı yapıyor. Ancak Bratislava, bu baskıya karşı çıkarak kendi ekonomisini korumaya çalışıyor. Bu durum, Avrupa Birliği’nin “birlik” iddiasını da tartışmalı hale getiriyor. Veto mekanizması, AB içinde kimi hükümetler için son savunma hattı haline gelmiş durumda. Ama Berlin’deki kulislerde konuşulanlara bakılırsa, yaptırımların artık oybirliğiyle değil, basit çoğunlukla geçirilmesi formülü gündemde. Bunun mümkün olduğunu savunan hukukçulara göre, ortak karar mekanizmaları revize edilebilir. Fakat bu durum, Macaristan ve Slovakya gibi ülkelerin direnişini kırmak yerine onları daha sert pozisyonlara itebilir. Bu gidişat, Avrupa kazanının kapağını kaldırmaya aday, bastırılan çelişkiler yeni yollarla dışa vuracaktır.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ise başka bir fay hattını ortaya çıkardı. İrlanda, İspanya ve Belçika gibi ülkeler, İsrail’le imzalanmış ortaklık anlaşmasının dondurulmasını talep ediyor. Zira Gazze’de yaşananlar artık inkâr edilemeyecek düzeyde ağır insan hakları ihlalleri ve soykırım anlamına geliyor. Ancak Almanya’nın tutumu net, “İsrail’e dokunulamaz.” Berlin’in vetosu, insan hakları söylemlerinin hangi eşikte işlevsizleştiğini gösteriyor. İçeride AfD gibi faşist partilere yol veren Berlin yönetimi, dışarıda “soykırıma tam destek” politikasını ısrarla sürdürüyor. 

Zirvede sadece dış politikada değil, ekonomik cephede de “çatışmalar” yaşandı. ABD'nin nisan ayında askıya aldığı gümrük vergilerini yakında yeniden yürürlüğe koyacağı belirtiliyor. Transatlantik ilişkilerde rüzgâr sert esiyor. Ama AB bu konuda ABD karşısında sus pus ve aciz kaldığı için ufukta bir “çözüm” görünmüyor. 

Her şeyin üzerine, Bulgaristan’ın 2026’da Euro’ya geçişine onay çıkması “olumlu haber” gibi sunulsa da bu kararın sokaktaki karşılığı protesto oldu. Zira Bulgaristan’da halkın büyük çoğunluğu Euro’ya karşı. Bu da merkezle çevre arasındaki uçuruma işaret ediyor. 

***

Brüksel’de, dış politikadan enerjiye, ticaretten para politikalarına kadar pek çok başlıkta dağınık, hatta “çatışmalı” bir tablo ortaya çıktı. 

Bu arada, AB zirvesine ilk kez Almanya Başbakanı olarak katılan Friedrich Merz, Birliğin “güçlü” olması gerektiğini savundu. Ancak Avrupa halkları için bu “güç”, genellikle kemer sıkma, yaptırımlar ve savaş anlamına geliyor. Macaristan Başbakanı Orbán’ın Ukrayna’nın AB üyeliğini engellemesi ise sorunların bir başka boyutu olarak öne çıktı. Kimileri için bu, “otoriter bir liderin keyfi tutumu.” Ama daha yakından bakıldığında bu da AB içindeki çıkar çatışmalarının ve kırılgan dengelerin dışa vurumudur. 

Bugün AB hem içte hem dışta, krizin çoklu katmanlarıyla karşı karşıya. Bir yanda enerji ve ticaret politikalarında derin ayrılıklar, diğer yanda emperyalist çıkarlarla maskelenen insan hakları söylemleri… Görünen o ki, zirveler, “çözüm” üretmek yerine çelişkileri vitrine koymaktan başka işe yaramıyor. Kapitalist Avrupa, kendi içinde bile ortak zemin bulamıyor. Çünkü sistemin çarkları iddia edildiği gibi, “kazan, kazan” için değil, “ben kazanayım gerisi umurumda değil” kuralına göre işliyor.