Üretim araçlarının kolektif mülkiyeti ile birlikte insanlığın ‘yeniye’ doğru attığı en cüretkar adımlardan biri şüphesiz 1917 Ekim Devrimi’dir. Bu sebeple ‘sosyalist bir toplum ve yeni insanın yaratılışı’ iddiasındaki Sovyetler Birliği’nde gündeliğin ele alınışı bize her alanda eşsiz örnekler sunar.
Devrimden sonra sağlık, eğitim, kültür-sanat, beslenme, barınma... kısacası insanın insanca yaşaması için gereken her konuda daha öncesinde hayal bile edilemeyecek gelişmeler yaşanır. Tüm zorluklara rağmen emeğin iktidarı perspektifi, bir şekilde inşa edilmeye çalışılır. Toplumsal hayatın en kilit parçalarından olan kentler ve konutlar da devrimci bir perspektifle yeni bir anlam kazanır.
***
Moskovalı Mimar Nikolay Ladovski’nin (1881-1941) projesi Komünal Ev’i (1920) düşünelim. Sovyet avangardında rasyonalist akımın öncüsü Ladovski’nin Komünal Ev çizimlerini yüzeysel bir bakışla inceleyenler onu ‘basit bir sanat eseri’ ya da ‘fantezi ürünü’ olarak düşüneceklerdir. Oysa biraz daha yakından baktığımızda, iç ve dış mekanı birbirinden ayıran eşiğin kaybolduğunu görebiliriz. Devrimci bir yaklaşımın coşkusuyla mekanın nasıl yeniden doğduğunu görebiliriz. Ve en önemlisi, iç mekanın dışarıya doğru genişleyebilme özgürlüğünün sınıfsal bariyerler ve kadın kurtuluş mücadelesi ile ne kadar ilişkili olduğunu görebiliriz.
Yüz küsür yıl önceye ait olsa da çağımızın karanlığında Komünal Ev’in ufkunu 21. yüzyıla ait zihinlerimizde şekillendirmek kolay iş değil. O sebeple öncesinde biraz Ladovski’nin mimari anlayışına göz atmak işimizi kolaylaştırabilir.
***
Bugünkü yolculuğumuz Ladovski’nin bir eseriyle başladı, ancak Sovyet mimar, imza attığı eserlerden ziyade kuramsal-eğitsel katkılarıyla mimaride isminden söz ettirir. Ekim Devrimi’nden hemen sonra kurulan VKhUTEMAS’ta[1] hocalık yaparken Sovyet mimarisinin omurgasını oluşturacak olan yeni ve devrimci bir eğitim modeli oluşturur. Geleneksel eğitim modellerini reddederek öğrencileri soyut formlarla düşünmeye teşvik eder. Optik illüzyonlar, üç boyutlu modeller ve algı deneyleri yaparak tasarım sürecini bilimselleştirir.
Özellikle 1920’lerde Sovyet mimarisinde etkili olan konstrüktivizme eleştirel yaklaşır. Ona göre işlevsellik kadar, mekanın psikolojik etkisinin de öne çıkması ve bir imge yaratması gerekir. Ladovski’ye göre ‘bireyin en yüksek teknolojik gereksinimi’ mekanda yönünü bulabilmesidir; bu ise ancak rasyonel formun birey tarafından algılanan perspektif ve gerçek perspektif arasındaki ilişkiyi doğru geometrik kompozisyon ile kurabilmesi ile sağlanır[2].
“Heykel bir biçim işleme sanatıdır; mimari bir alan işleme sanatıdır. Her sanatta alan kullanılır. Ancak sadece mimari alanın dokusunu doğru bir şekilde okuyabilmemizi mümkün kılar” diyen Ladovski’ye göre mimarın ham maddesi ‘taş’ değil ‘alandır’.
**
Sovyetler Birliği’nin ilk döneminde mimari kuram, VkhUTEMAS içerisindeki çeşitli kutuplar arasındaki tartışmalarla devam eder. Fakat barınma hakkını yeni bir toplumsal denklem içerisinde ele alan ‘konutlaşma’ odağı tüm mimarlar için geçerlidir. Ladovski’nin öncülük ettiği ve ortak yaşam alanlarının çoğaltıldığı ‘komünal konutlar’ fikri de bu yüzden dikkat çekicidir.
Mekanın sınıfsal analizi ile birlikte bir iç mekanı dış mekandan ayıran ‘kapıların’ anlamı da devrimci bir dönüşüme uğrar. Üstelik bu süreç, sadece dış kapının ardındaki hayatın tüm toplumsal sınıflara açılmış olmasıyla değil; aynı zamanda kadın kurtuluş mücadelesi ile yakından ilgilidir. Ev işlerinin kapı dışarısında kolektif olarak üstlenilmesi fikriyle kadınların ev içine hapsolan köleliğine son vermek amaçlanır. Böylece bulaşıkhane, kreş, çocuk oyun alanı, kütüphane, çalışma alanı ve mutfak gibi ortak kullanım alanlarını içeren ‘komünal konutlar’ doğar. Bu uygulama kimilerine göre ‘Özel alanın kısıtlanmasından’ ibarettir. Oysa pratikte bir ‘kayıp’tan ziyade, 1920’lerin emekçi Sovyet kadınlarına toplumsal yaşama katılma fırsatı veren bir ‘alan fethidir’.
Bu doğrultuda bir dizi komünal konut projesi inşa edilir. Moskova’da 1928-1930 yılları arasında inşa edilen Narkomfin binası[3], hayata geçirilen en çarpıcı örneklerdendir. Fakat fikrin kendisi gerçeğe dönüşmeyen bir tasarımdan, Komünal Ev’den doğmuştur: Ladovski’nin deneysel eseri sadece bu sebeple bile fantezi ürünü sayılamaz.
Tekrar 1920’ye dönecek olursak Komünal Ev, spiral formla devrimin dinamizmini ve ilerlemeyi temsil ediyor[4]. Düzensiz bir şekilde zemindeki merkezi salon üzerinde kurulan birden fazla eğri bileşeni içeren Komünal Ev, bize geçişken bir birliktelik sunar. İç ve dış mekan algısının silikleştiği, bu asimetrik yapı, bu sebeple kökleri sınıflı toplumun aile yapısına dayanan mimari biçimlere meydan okur.
**
Kimileri Ladovski’nin çizimlerine baktığında sadece bir hayal görür. Oysa hayaller devrimci gerçeklikle buluşunca birden fazla boyut kazanır. Evet, Sovyetler Birliği’ndeki komünal ev uygulamaları, farklı sosyolojik, demografik ve teknolojik gelişmeler sonucunda ana akıma dönüşmez. Her dönemde değişen koşullara ve ihtiyaçlara göre konut anlayışları da değişime uğrar. Ancak kapı dışarısının toplumsallaşması, sadece Sovyet mimarisi ve şehir plancılığı için değil; tüm dünya için devrimci bir alternatif olur. Sosyalist ülkelerde kamusal alana erişimin toplumsallaşması anlayışının filizlenişinde Ladovski gibi mimarların payı çok büyük. Bu da uygarlık tarihine hiç de ‘kağıt üzerinde’ sayılmayacak derecede değerli bir katkı.
Sözün özü, ne Ladovski’nin Komünal Ev’i ne de iyisiyle kötüsüyle Sovyetlerde uygulanan konut-şehir politikası bir hayal ürünüdür. Kapitalist barbarlık çağında emekçi kitleler, kendi inşa ettikleri şehirlerin merkezlerine ayda yılda bir inebiliyorlar. Asıl fantastik olan işte bu çelişki. Daire kapısının ötesinde kentlerin ve konutların sundukları, sınıfsal değişkenlik gösterirken ‘Komünal Ev’i bir ‘kayıp’ ya da ‘hayal’ olarak değerlendirenler bir dizi ayrıcalıktan faydalanıyor olsa gerek.
Çünkü Ladovski’nin 1920 yılından gelen tasarımı da bize kaybedilen odaları değil, kazanılacak alanları işaret ediyor.
Dipnotlar:
^ Özgür Sanat Atölyeleri-Devlet Yüksek Sanat ve Teknik Atölyeleri
^ Rasyonel Formdan Endüstrileşen Konuta: Rasyonalist ve Konstrüktivist Yaklaşımlar Başlarken Konut Özgürleştirir mi?, Sıla Karataş Başoğlu (Mimarlık Dergisi, 339. sayı)
^ Moisei Ginsburg ve Ignaty Milinis gibi dönemin diğer önde gelen mimarları tarafından tasarlanır. Bu yapı ‘komünal konut’ temasında Ladovski ile ortaklaşsa da mimari yaklaşım konusunda farklılıklar içerir.
^ Yaklaşım konusunda farklar olsa da bu spiral form, aynı dönemde inşa edilememiş bir başka eser olan Vladimir Tatlin’in Üçüncü Enternasyonal Anıtı’nda da (1919) karşımıza çıkıyor.
Evrensel / 03.07.25