2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta gerçekleştirilen planlı devlet katliamında 33 aydın, sanatçı ve ilerici insan katledilmişti. Sermaye devleti tarafından organize edilen katliamda Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılmak için Sivas’a giden ve Madımak Oteli’nde kalan onlarca insan gerici-faşist güruhlar tarafından diri diri yakılmıştı.
Türkiye tarihinin en barbar katliamlardan birisi olarak hafızalara kazınan Sivas Katliamı’nın tetikçileri sürecin başından itibaren devlet tarafından korundu, kollandı. Dönemin devlet yetkilileri katliamı selamlar nitelikte açıklamalar yaparken, düzen yargısı ise göstermelik mahkeme süreçleri ile tetikçilerin arkasında durdu. Açılan kimi davalar “zaman aşımına” uğratıldı, sözde “aranan” kimi tetikçilerin uzun yıllar elini kolunu sallayarak Sivas’ta kendi evinde yaşadığı açığa çıktı vb…
Gelinen yerde ise hapishanedeki tetikçiler “ceza süreleri doldu” gerekçesi ile serbest bırakılıyorlar. Alevi örgütlerinin ve ilerici-sol kamuoyunun “Sivas Katliamı davası insanlığa karşı işlenen suç kapsamına alınsın” talebine kulağını tıkayan sermaye devleti, hapishanede tutulan sınırlı sayıdaki tetikçiyi de serbest bırakıyor.
Hapishanelerdeki yüzlerce devrimci-ilerici tutsağın keyfi bir şekilde infazları yakılıp tahliyeleri engellenirken, hiçbir hukuksal temeli olmayan dosyalarla gözaltı ve tutuklama furyası devam ederken, faşist katliamlarda tetikçilik yapanların serbest bırakılması açık bir sınıfsal tutumun göstergesidir. Devlet, çoklu krizlerin derinleştiği şu günlerde bir yandan toplumsal mücadele güçlerini tehdit etmekte, baskıyı, zorbalığı ve keyfiyeti rutin hale getirmekte, öte yandan iplerini elinde tuttuğu gerici-faşist çeteleri her konuda ve her alanda cesaretlendirmektedir. Sermaye devleti bu tutumuyla katliamcı geleneğini ve politikasını sürdürdüğünü alenen ortaya koymaktadır.