İBB Başkanı İmamoğlu’nun gözaltına alınıp tutuklanmasıyla başlayan süreçte CHP’nin yaptığı hamlelerden biri de aldığı boykot kararı oldu. Gerçekleşen Saraçhane eylemlerinde, CHP Genel Başkanı Özgür Özel bir boykot kampanyası başlatacaklarını ilan etti.
Boykot kararının AKP tarafında belli bir tedirginlik yarattığı anlaşılıyor. Zira, varlığı kutuplaştırma siyaseti üzerine kurulu olan AKP’nin yöneticileri bir anda “aynı gemideyiz” masallarına sarılmaya başladılar. Ama bunu yaparken CHP’nin boykot kararsızlığı ile dalga geçmekten de geri durmadılar. Boykot edileceği açıklanan kahve zinciri ile ilgili tartışmalar, Ülker’in önce boykot edileceğinin açıklanıp sonra vazgeçilmesi, günlerce AKP’li laf ebelerinin magazin konusu oldu.
Boykotun nedeni ve sınırları ise nihayet 29 Mart’ta gerçekleşen Maltepe Mitingi’nde açıklandı. Özel, boykot kararının kendilerini görmeyen/göstermeyen yandaş medya kuruluşları ve onlarla bağlantılı firmalarla sınırlı olduğunu açıkladı. Bu listenin iki istisnası vardı. Biri, tartışmalara konu olan kahve zinciri, gençler çok istediği içindi. Diğeri ise Kartalkaya katliamının ardından istifa etmeyen Turizm Bakanı’nın ETS Tur’u…
Bu boykot listesinin kendi içinde bir mantığı var elbette. CHP, boykotu yandaş medyada kendisine uygulanan sansürü aşmanın bir yöntemi olarak görüyor. Aynı zamanda, öfke içinde sokakta olan, eylemi CHP tarafından da kontrol altına alınmaya çalışılan kitlelere öfkesini yöneltecekleri hedefler verilmiş oluyor. Ama bu boykotun ülkenin kanını emen sermaye sınıfına karşı bir öfkeye dönüşmemesi için de büyük bir hassasiyet gösteriliyor.
CHP bu boykot vesilesiyle bir yandan da sermayeyi, yani bu baskı ve zorbalık düzeninin gerçek sahiplerini kendisinden yana tutum almaya ya da en azından tarafsızlaştırmaya çalışıyor. Özel’in dolandırdığı lafı içerden İmamoğlu daha açık söylüyor: “Medya ve iş dünyası için seçim yapma vakti gelmiştir; ya bir kişinin güdümünde yola devam edecek ve BOYKOTUN sert etkilerini görecekler ya da bizler gibi milletin yanında hizalanacaklar” diyor.
Bu ülkede iktidar dümenine geçmenin emperyalistlerin ve sermaye sınıfının desteği almakla mümkün olduğunu, tüm düzen partileri gibi elbette CHP de biliyor. Bu yüzden sermaye sınıfını kendi etrafında hizalamak, onun desteğini açıktan kazanmak istiyor.
Oysa bunu başarması, AKP’den rahatsızlık duyan sermaye kesimlerinin açık desteğine mazhar olması, ancak kitle hareketini dizginlemesi, taleplerini görmezden gelmesiyle mümkün.
AKP, yaşadığı gerilimler ne olursa olsun, baştan beri emperyalistlerin ve sermaye sınıfının desteğine sahip olmuştur. Onlara çok kazandırmış, bunun karşılığında da her türlü hoyratlığı sermaye sınıfı tarafından sineye çekilmiştir. Bugün başta TÜSİAD olmak üzere bu çevreler açık şekilde CHP’nin yanında yer almıyor, AKP’nin baskılarından ve şımarıklığından bunalan kapitalistler harekete geçmiyorsa, bunun en öncelikli sebeplerinden biri süregiden halk hareketi ile sermaye sınıfın çıkarları arasındaki çelişkidir.
Özel istediği kadar miting meydanlarında, medya boykotları ile istediği sonucu alamazsa sıranın bu kanallara reklam veren firmalara geleceğini söylesin. Bu sözlerin içi boş tehditler olduğunu en iyi bilen yine o sermaye çevreleridir.
Onların talebi, kitle hareketinin dizginlenmesi, krizin faturasını işçi ve emekçilere çıkaran sosyal yıkım programlarına bir zeval gelmeden sürecin atlatılmasıdır. İmamoğlu onları halkın yanında yer almaya çağıradursun, sermayenin yeri her zaman kanını emdiği halkın tam karşısı olmuştur. Asıl tercihte bulunması gereken CHP’nin kendisidir. Ya emekçi halkın yanında yer alacak ya da her zaman olduğu gibi tercihini sermaye sınıfının çıkarlarından yana yapacaktır. Bugünkü boykot şovları nasıl gerçekleşirse gerçekleşsin, CHP’nin yeri kurulduğundan beri sermaye sınıfının yanı olmuştur. Bundan sonra da olmaya devam edecektir.
Emeğin Kurtuluşu’nun 53. sayısından alınmıştır…