Ocak zamları süreci ve biriken olanaklar

İçerisinde bulunduğumuz süreçte, sınıf mücadelesinin deneyimlerini gözeterek çıkan her olanağa titizlikle yaklaşmak, biriken tepkiyi açığa çıkarmayı ve işçi sınıfının birleşik mücadele zeminlerini güçlendirmeyi esas almak, sınıf mücadelesinin gelişimi açısından büyük bir taşıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 01 Mart 2025
  • 08:00

Ocak zamları süreci büyük oranda geride kaldı. Fabrikaların çoğunda ücret artışı, asgari ücrete yapılan %30 zam oranını aşmayan sınırlarda tutuldu. Asgari ücretin biraz üzerinde ücret alan işyerlerindeki işçilere ise %30’un altında zam yapıldı. Bazı işletmelerde ise zam oranları yüzsüzce %0 ya da %5 gibi komik oranlarda açıklandı. Kapitalistler, ücretleri düşürerek alt sınırda eşitleme politikasında ortaklaştılar.  

Saray gericiliğinin uyguladığı ekonomi programının temel yönlerinden biri olan “ücretleri düşürerek alım gücünü daraltma” politikası, ocak zamları sürecinde de işçilere dayatıldı.

Ekonomik kriz sürecinden çıkış reçetesi olarak sunulan, ismi konulmamış bir İMF programı işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin yaşamlarını çekilmez hale getirmiş bulunuyor. Sefalet ücretlerine eşlik eden çalışma koşullarının ağırlaştırılması ise kölece çalışma ve yaşama koşullarına mahkumiyeti milyonların “kaderi” haline getiriyor. Bu tablo alttan alta biriken tepkiyi güçlendiriyor. 

Dünden bugüne ocak zamları süreci, biriken bu tepkinin açığa çıkmasına yer yer vesile olmuştur. Nitekim geçtiğimiz yıllarda bu tür hareketlenmeler yaşandı. Bu yıl da tekil direnişler biçiminde olsa bile benzer çıkışlar yaşanabileceği beklentisi vardı. Ancak, Gaziantep Başpınar’da tekstil işçilerinin yükselttiği mücadele ve iş bırakma eylemleri dışında yazık ki kayda değer bir hareket gelişmedi. Biriken tepki ve öfkenin yoğunluğu ile gerçekleştirilen eylemler arasında büyük bir açı olduğu görüldü. Tekil kimi örneklerin yanı sıra üretim yavaşlatmalar, kısa süreli üretim durdurmalar yaşandı ancak bu eylemler yaygınlaşmadı. DIGEL Tekstil işçilerinin kaba dayatmalara gösterdikleri tepkinin sendikalaşma mücadelesine evrilmesi, Başpınar işçileri dışında yaşanan en anlamlı örneklerden biriydi.  

***

Ocak zamlarından önce de bir dizi fabrikada direniş ve grevler yaşanıyordu. Halen de bir dizi işletme ve fabrikada eylemler sürüyor. Bu mücadeleler daha çok hak talepli ilerliyor, bir kısmı ise örgütlenme hakkının engellenmesine karşı tepki olarak ortaya çıkıyor. Öte yandan, düşük ücret dayatmalarına karşı fabrika ve işletmeler ölçeğinde gerçekleştirilen eylem ve direnişler de çoğalıyor. Son dönemde gerçekleştirilen işçi direnişlerinin büyük bir bölümü sendikalaşma çabasına ve örgütlenme hakkına dönük saldırılara karşı gelişmişti. Birleşik bir sınıf mücadelesi geliştirme bakışından yoksunluğun yaygın olduğu bugünkü koşullarda, bu mücadeleler kendi dar talep ve istemlerinin dışına çıkamıyor. Birleşik bir sınıf mücadelesi geliştirmenin imkanına dönüştürülemiyor. Kazanım ya da kayıpla sonuçlanmasından bağımsız olarak, kendi içinde başlayıp-biten süreçler şeklinde yaşanıyor. Sınıf mücadelesinde bu tür tekil eylemler yaygınlaşsa da, işçi direnişleri birleşik bir harekete dönüştürülemediği ölçüde mücadelede süreklilik sağlanamıyor. Dolayısıyla işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük planındaki zaaf ve yetersizliklerinden kurtulmasının koşullarını oluşturmak da güçleşiyor. Zira, dar taleplerle sınırlı kalan eylemlerde işçilerin ideolojik-politik önyargıları kırılamıyor.

Tüm bu vurgular, tekil ve fabrika sınırını aşamayan hareketliliğin önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Birleşik mücadelenin, istikrarlı bir sınıf hareketinin dinamiklerinin biriktirilmesi, işçi sınıfının mücadele içinde eğitilmesi açısından bu tekil mücadeleler önemli imkanlar sağlıyor. Fakat, sınıf mücadelesinin henüz kendini farklı bir düzlemde ifade edeceği koşullar oluşmadığı ölçüde, tekil eylem ve direnişler sınıf hareketinin içinde bulunduğu parçalı-dağınık tablodan çıkışına dayanak olamıyor. Dolayısıyla, bugünün koşullarında belli taleplerle sınırlı eylemlerin ötesine geçemeyen sınıf hareketinin temel ihtiyacı, bu tür eylemlerin birleştirilmesi, dar gündem ve taleplerden çıkartılmasıdır. Geniş emekçi kesimlerin daha yakıcı bir şekilde hissettiği ekonomik krizin yıkıcı sonuçlarına karşı birleşik mücadelenin örgütlenme zeminlerinin yaratılmasıdır.

***

Ocak zamları sürecinde öne çıkan gelişme, Gaziantep Başpınar OSB’de iş bırakan işçilerin eylemleri ve talepleri için yürüttükleri mücadele oldu. Belli ki ön hazırlık yapan Başpınar kapitalistleri, ortak tutum geliştirerek %30 zam dayattılar. Bu pervasızlığa karşı birçok fabrikada binlerce işçi iş bırakarak direnişe geçti. BİRTEK-SEN’in özel bir çaba ile yön vermeye çalıştığı bu direniş, verili bilinç ve örgütlülük düzeyi nedenyile ücret talebi sınırını aşamadı. İşçiler aynı havzada olmalarına ve talepler konusunda asgari bir ortaklık olmasına rağmen, birleşmek ve ortak mücadele zemini-hattı yaratmakta zorlandılar. Ortak mücadele hattının örülememesinden dolayı, devletin saldırıları püskürtülemedi. Gelişip güçlenseydi, işçilerin mücadelesi bir “havza grevi” boyutuna sıçrayabilirdi. Bu ise, ülkenin birçok sanayi bölgesinde biriken tepkinin eyleme dökülmesine vesile olabilirdi. Başpınar’daki eylemler, bundan korkan kapitalistler ve onların hamisi olan devletin pervasız saldırılarıyla engellenmek istendi. Kentte eylem ve etkinlikler yasaklandı. BİRTEK-SEN başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı. Şu sıralar kimi fabrikalarda iş bırakma eylemleri devam etse de kitlesel işten atmalar da peşi sıra geldi. 

On milyonlarca işçiye sefaleti dayatan sermaye düzeni buna karşı gelişen fabrika direnişlerini açık bir sınıfsal tutum ve saldırganlıkla bastırmaya çalışıyor. Mevcut burjuva hukuk kriterlerini dahi ayaklar altına alan bu saldırganlığın nedeni sefalet ücreti dayatmalarına karşı ülkenin dört bir yanında hoşnutsuzluğun artmış olmasıdır. Öte yandan, bilinç ve örgütlülük düzeyi sınırlı olsa da farklı mecralarda akan mücadele süreçlerinin birleşmesi ihtimali sermaye düzenini korkutuyor. Başpınar direnişi, birlikte mücadele hedeflendiğinde ve buna dayalı belli bir ön hazırlık yapıldığında, binlerce işçiyi kapsayan ve birçok fabrikayı içine alan eylemlerin başlatılabileceğini gösterdi.

***

8 Mart’tan 1 Mayıs’a uzanan bahar sürecine girmiş bulunuyoruz. Öte yandan, yıl içinde farklı işkollarında yüzbinlerce işçiyi kapsayan TİS süreçleri yaşanıyor/yaşanacak. AKP’nin ekonomi programı kapsamında emek düşmanı saldırılar devam edecek. Dolayısıyla, sefalet ücreti dayatmaları ve bunun sonuçları, çalışma ve yaşam koşullarındaki geriye gidiş, işçi sınıfının temel gündemleri olmaya devam edecek. İçerisinde bulunduğumuz süreçte, sınıf mücadelesinin deneyimlerini gözeterek çıkan her olanağa titizlikle yaklaşmak, biriken tepkiyi açığa çıkarmayı ve işçi sınıfının birleşik mücadele zeminlerini güçlendirmeyi esas almak, sınıf mücadelesinin gelişimi açısından büyük bir taşıyor. İşçi sınıfı mücadelesinin sıçramalı bir gelişim yaşaması olasılığı güçlü bir seçenek olarak önümüzde duruyor. Dolayısıyla bütün dikkati fabrikalara, işletmelere ve birleşik mücadelenin potansiyel imkanlarına vermek gerekiyor.