İşçi katliamlarına dur demek için mücadeleye!

İşçi ve emekçilerin bu gaddar katliam şebekesine karşı tabana dayalı örgütlülüğünü kurup bir sınıf haline gelmesi gerekmektedir. İşçi katillerine ve saldırılara karşı koymanın, iş cinayetlerini önlemenin ve suçlulardan hesap sorumanın başka yolu yoktur.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 13 Mayıs 2025
  • 08:00

Erol Eğrek 48 yaşında bir işçiydi. Çalık Holding’in Türkmenistan’daki fabrikasında çalışmıştı. Ancak AKP iktidarının beslediği sermaye gruplarının başında olan Çalık Holding, 7 milyon TL’lik tazminatını vermedi. Erol Eğrek tazminatı hakkında konuşmak için Şişli’deki Çalık Holding binasına gitti. Gitmeden önce de bir video çekerek yaşadığı mağduriyeti anlattı: “10 yıldır tazminatımı alamıyorum. Haklarım için uğraşıyorum. Tazminat haklarımı versinler, başka bir isteğim yok.”

Holding binasının önüne giden Eğrek, Çalık Holding’in korumaları tarafından katledildi. 

“Katledilen işçiler ülkesi” Türkiye’de “ölüm karanlığı” AKP’li yıllarda daha da arttı. Tazminatını talep eden işçinin öldürülmesi, “öldüren kapitalizm” gerçeğinin son ama sonuncu olmayan halkasıdır. Cinayeti işleyen kanlı eller, Türkiye’yi “Avrupa’da en fazla iş cinayetinin işlendiği ülke” haline getiren ellerdir. Bunlar, Manisa’nın Soma ilçesinde ülkemizde en büyük işçi katliamının sorumlusu olan saray rejiminin ve kapitalistlerin elleridir. 

Soma Katliamı’nda resmi rakamlara göre 301 işçi can verdi. Bu katliamların yaşandığı madenlerde rödovans, taşeronlaştırma ve kuralsız çalıştırma esastır. AKP’nin vurdumduymazlığı ve madenlerdeki ölümleri fıtrata/kadere, işçinin yetersizliğine bağlama pervasızlığı, bu kanlı süreçleri “normal” kabul ettirme çabasının ürünüdür. 

Soma Katliamı, işçi sağlığı ve güvenliği uygulamalarını da “gereksiz” bir “maliyet” sayan vahşi kapitalist anlayışın eseridir. Zira kapitalist maden tekelleri, karlarını maksimize etmek için “en hızlı ve en acımasız” çalışma koşullarını dayatıyor. Bu kapitalist birikim rejimi ve onu AKP/MHP şahsında temsil eden politik zihniyet Soma’dan Zonguldak’a, Torunlar’dan Ermenek’e, Şirvan’dan Yalvaç’a yaşanan katliamlar karşısında açık bir utanmazlık sergilemektedir. Özelleştirme, taşeronlaşma, rodövans gibi işçiler için ölüm anlamına gelen uygulamalar, kamu madenciliğini küçültmüş, kamu kurum ve kuruluşlarında uzun yılların emeği ile sağlanan madencilik bilgi, deneyim ve birikimini dağıtmıştır. Birikim ve deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine, teknik ve alt yapı olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kapitalistlere ve kapitalist şirketlere üretimin bırakılması, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin hızla terkedilmesine fırsat sağlamıştır. Buna AKP’nin “kural” haline getirdiği kamusal denetimin ve yaptırımın yetersizliği de eklenince kitlesel iş cinayetleri hem yaygınlaşmış hem “normal” bir şey olarak kabul ettirilmek istenmiştir. 

Ölümcül riskler taşıyan sektörlerde hiçbir kuralı ve denetimi tanımayan, bilimsel gelişmelerden ve teknolojik yeniliklerden uzak, ya teknik gözetim ve denetimi göstermelik yapan ya da hiç yapmayan emek yoğun koşullarda üretimi sürdüren pek çok maden firması var. Bu firmalar ya taşeron ya da rodövans ilişkileri içinde çalışmaktadır. Bu tür işletmeler açısından işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamaları tamamen “gereksiz maliyet” olarak görülmektedir. Maden tekelleri maksimum kar elde etmek için en hızlı ve en acımasız üretim süreçlerini yaşama geçiriyorlar. 

Bu kapitalist ekonomik faaliyet biçimi, sermaye birikimi yaratmanın temel karakteridir. Kamusal üretimin yaratmış olduğu bütünsel üretim süreci ve koordinasyonu bu parçalanmayla birlikte ortadan kaldırıldı. Bütünsel üretimin olmazsa olmaz koşulları parça parça taşeronlaştırılmış, bütünlük ve koordinasyonu kopmuş, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin sistemli ve koordineli uygulaması da ortadan kaldırılmıştır. 

Taşeronlaştırma ve güvencesiz çalıştırma ile birlikte sendikal örgütlenmenin kapsamı daraltılmış, sendikal denetimlerin alanı da böylece sınırlandırılmıştır. Bu alana ilişkin yapılmış resmi araştırmalar ve raporlar madenciliğin olumsuz koşullardan kurtarılması için hiçbir şekilde değerlendirilmemiş ve tamamen göz ardı edilmiştir.

Soma Katliamı’na rağmen kapitalistler, işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatının “piyasa gereklerine göre düzenlenmiş haliyle devam etmesini istiyor. AKP-MHP rejimi de buna uygun politikasını sürdürüyor. Madencilik alanıyla ilgili mevzuatta yapılan değişikliklerde toplumsal yarar gözetilmemiş, insan onuruna yakışan çalışma, işçi sağlığı ve iş güvenliği yok sayılmıştır. Soma katliamı bu denetimsizliğin işçi sınıfı için yarattığı felaketlerin boyutu hakkında fikir vermiştir.  

AKP iktidarı, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında ciddi adımlar atmıyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarını uluslararası normlar düzeyine çıkarmıyor. En vahşi haliyle kapitalist madencilik uygulamalarının devam etmesi için çalışıyor. Kapitalistler gibi Erdoğan rejimi de işçi sağlığı ve güvenliği için önlem almayı “gereksiz masraf” sayıyor.

Soma vb. kitlesel işçi katliamlarının yaşanmaması için taşeron işçilik yasaklanmalıdır. Taşeron maden işçileri kamu işçisi yapılmalıdır. Madenler kamu işletmeleri haline gelmelidir. Rödovans Anayasaya aykırıdır. Hukuksuz olarak yapılan bu sözleşmeler fesh edilmelidir. Sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalıdır. Maden işçilerinin sendikalı olmasının, sendikalarını özgürce seçmelerinin önü açılmalıdır.

Madenlerin denetim mekanizması bağımsız olmalı ve harcamaları kurulacak bir fondan karşılanmalıdır. ILO’nun madencilikle ve diğer çalışma alanlarıyla ilgili sözleşmeleri ve diğer uluslararası mevzuat en uygun şekilde düzenlenmelidir. Özellikle metalik madenlerde yaşam odaları derhal kurulmalıdır.

Madencilikte havza üretimine geçilmeli ve havza bazlı üretim haritası çıkarılarak bütünlüklü bir madencilik üretimi sürdürülmelidir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün taşra teşkilatları oluşturulmalı ve merkezden yönetilmesi anlayışından vazgeçilmelidir.

Sermaye devletinin gerek iş güvenliği konusunda gerekse iş cinayetleri karşındaki tutumu sınıf kimliğine uygun bir şekilde kapitalistlerin çıkarlarını esas almaktadır. Biz bunu Soma’da madenciye atılan tekmeden, iş cinayetlerinin dava süreçlerinden, işçiye “kölelik” patrona “teşvik” getiren uygulamalardan biliyoruz. İşçi ve emekçilerin bu gaddar katliam şebekesine karşı tabana dayalı örgütlülüğünü kurup bir sınıf haline gelmesi gerekmektedir. İşçi katillerine ve saldırılara karşı koymanın, iş cinayetlerini önlemenin ve suçlulardan hesap sorumanın başka yolu yoktur.

H. Yağmur