İşçi sınıfı ve emekçiler sömürüye, baskıya ve krizin faturasına karşı 1 Mayıs alanlarında taleplerini yükseltirken, Tayyip Erdoğan yandaş sendika bürokratlarını ve sermaye temsilcilerini sarayında ağırladı. Erdoğan, söz konusu buluşmada bir kez daha emekçilerle alay edercesine ibretlik açıklamalarda bulundu. Haliyle yandaş sendika bürokratları ve sermaye kodamanları Erdoğan’ın açıklamalarını ayakta alkışladılar.
Grev hakkının “rasyonel zemini”: Kime ve neye göre?
Buluşmada Erdoğan’ın sözleri arasında en dikkat çekeni ise grev hakkına ilişkin sarf ettikleri oldu. 23 yıllık iktidarı boyunca onlarca grevi yasaklayan, hak arama eylemleri üzerinde baskı kuran, sokağa çıkan işçi ve emekçileri polis terörüyle ezmeye çalışan rejimin şefi Tayyip Erdoğan, grev hakkına ilişkin şunları ifade etti:
“Sendikal güvenceleri güçlendirdik, grev hakkını rasyonel bir zemine oturttuk.”
Erdoğan’ın “rasyonel zeminden” kastı, grev hakkının tamamen ortadan kaldırılması olsa gerek. Zira, yıllardır keyfi ve sistematik olarak devreye sokulan grev yasakları bunu anlatıyor.
Öte yandan, Erdoğan’ın bu söylemi özünde toplumu maniple etme amacı taşısa da aynı zamanda bir tür itiraf niteliğindedir. Zira, baskı ve sömürünün hüküm sürdüğü harami düzeninde grev hakkının “rasyonel zemini”, sermaye birikiminin önündeki tüm engellerin kaldırılması, işçi sınıfının bu önemli silahının yasal ya da keyfi yöntemlerle elinden alınması anlamına gelmektedir. Hatırlanacağı üzere bu gerçeği OHAL döneminde Erdoğan yine ilk ağızdan itiraf etmişti:
"Olağanüstü hali biz iş dünyamız daha iyi çalışsın diye yapıyoruz. Soruyorum, iş dünyanızda herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde OHAL vardı. Ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Şimdi böyle bir şey var mı? Tam aksine. Şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifadeyle anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki hayır, burada greve müsaade etmiyoruz, çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız.”
Grev hakkını kazanmanın “rasyonel zemini” fiili-meşru mücadeledir!
Bugün işçi sınıfı ve emekçilerin önemli bir kesimi açlık sınırının altında kalan ücretlerle çalıştırılıyorken, temel hak ve özgürlükleri ayaklar altına alınmışken, işçiler her gün iş cinayetlerine kurban gidiyorken; Erdoğan’ın 1 Mayıs günü hiç utanıp sıkılmadan “sendikal güvence”, “işçi sağlığı”, “grev hakkı”, “ücret zammı” vb. konular üzerinden güzellemeler yapması elbette tesadüf değildir. Çünkü bu rahatlığı ağır sömürü koşullarına mahkum ettikleri işçi sınıfı ve emekçilerin örgütsüzlüğünden alıyor. Erdoğan’ın, sermaye kodamanlarının ve sendika kahyalarının bu denli pervasız olmalarının gerisinde emekçilerin mücadelesinin zayıflığı yer alıyor.
O halde bu denklemi bozacak olan şey de açıktır: İşçi ve emekçilerin, başta grev hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükleri için fiili-meşru mücadeleyi yükseltmeleri! Zira ancak bu yolla, fiili-meşru mücadele ile grev hakkı da sendikal haklar da demokratik hak ve özgürlükler de gerçek rasyonel zeminlerine kavuşacaktır. Baskı, sömürü, açlık, yoksulluk gibi emekçileri kuşatan katı gerçekler orta yerde duruyorken, bu denli keyfi ve küstahça açıklamalar yapanlara verilecek en güçlü cevap da bu olacaktır.