“Gelecek kapısı” olarak pazarlanan Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) 21-22 Haziran tarihinde gerçekleştirilecek. Milyonlarca genç yine birbirleri ile rekabete girecek. Sıra arkadaşlarını "elemeye" ya da "elenmeye" mecbur bırakılacak.
Bu yıl YKS’ye başvuru yapanların oranında çok ciddi bir düşüş göze çarpıyor. 2023 yılında 3 milyon 527 bin 443 olan başvuru sayısı, 2024 yılında 3 milyon 036 bin 934’e gerilemişti. 2025’te ise başvurular son beş yılın en düşük sayısı olarak kayda geçti. Bu yıl YKS’ye yalnızca 2 milyon 560 bin 640 kişi başvurdu. Başvuru sayısındaki dramatik düşüşün farklı nedenleri olsa da bunların tümü AKP-MHP rejiminin icraatlarından kaynaklanıyor. Uzun yıllardan beri devam eden barın(ama)ma sorununun tam bir krize dönüşmesi bu nedenlerin başında geliyor. Yetersiz kapasiteli ve niteliksiz KYK yurtları, fahiş ücretli özel yurtlar, emlak simsarları ile ev sahiplerinin “vicdanına” terk edilen konut kiraları gibi sorunlar barınamama krizini derinleştiriyor. Gençlik “uygun” kira bedeliyle kalınabilen devlet destekli tarikat-cemaat yurtlarının tuzağına itiliyor. Bu seneki sınav ücretlerinin her oturum için 450 TL olması, sınava katılımı olumsuz etkileyen bir diğer sorun. Eğitimde fırsat eşitliği yarattıklarını iddia edenler “Gelecek kapısı” olarak gösterdikleri bir sınavı parası olmayanın giremeyeceği bir düzleme çektiler.
Üniversitede okumak başka bir dizi zorluğu daha beraberinde getiriyor ve bu da sınavlara girme oranlarını ciddi anlamda etkiliyor. Ekonomik krizin gelinen aşamada ciddi şekilde derinleşmesi, ulaşım ya da nitelikli beslenememe sorunlarına yol açıyor. Bundan dolayı üniversiteyi kazanmasına rağmen eğitimini yarıda bırakanların sayısı sürekli artıyor. Büyük çoğunluğu geçinemediği ya da gelecek göremediği için üniversite eğitimini yarıda bırakan öğrenci sayısı, YÖKAK verilerine göre son beş yılda ortalama 878 bin 909 olarak kayıtlara geçti.
Bunlara ek olarak dinci-faşist rejimin yıllardır adım adım derinleştirdiği bu çürümüş düzende liyakatsizlik de temel bir sorun olarak öne çıkıyor. İktidar çevreleri öyle pervasızlar ki, yakın zamanda gerçekleştirilen hakim-savcı atamaları sırasında AKP Milletvekili Özlem Zengin elindeki mikrofonla tüm salona duyurarak, yeğenini Erdoğan ile tanıştırıp, “Kurada da ismini görürüz” diyebiliyor. Liyakatsiz yandaşlar her kuruma atanırken, diğer gençler için atanamamak, mezun olduğu alanda iş bulamamak, işsiz kalmak bir kabusa dönüşüyor. Bu yozlaşmış adam kayırmacı sistem, gençleri üniversiteye gitmekten uzak tutan temel nedenler arasında yer alıyor.
Ekonomik, sosyal ve siyasal krizler, gençler arasında yurtdışına gitme isteği ya da girişimini artırıyor. “Yurtdışına kaçış” gençlik içerisinde yaygın bir “alternatif” olarak görülüyor. Yurtdışındaki okullarda okumak için YKS sınavına girmiş olmak aranan bir şart değil. Burjuva medyanın bir kısmı beyin göçünün lise seviyesine gerilediğini, bu oranların çok ciddi boyutlara ulaştığını yazıp çizse de bir kısım kaynaklarda “ilk yüz” listesine giren liselerde dahi yurtdışına çıkabilen öğrenci sayısındaki düşüşe dikkat çekiliyor. Çünkü yurtdışına gidebilmek, denklik vb. gibi sınavlara girebilmek çok ciddi paralar gerektiriyor. Bugün maddi olanakları elvermediğinden gençliğin büyük bir kesimi için bu ‘alternatifler’ bir hayal olarak kalıyor.
Bu vahim tablo, gerici-faşist rejimin 23 senedir izlediği yıkım politikalarının dolaysız ürünüdür. Kısacası “Gelecek kapıları” peş peşe milyonlarca işçi-emekçi çocuğunun yüzüne kapatılmaktadır. O kapıları yeniden açabilecek başlıca güç, bu çürümüş düzene karşı örgütlenip mücadeleyi yükseltmesi gereken gençliktir.
M. Nevra