İspanya ve Portekiz’de elektrik kesintileri…

Karanlıkta kalan sistem

Enerji güvenliği gibi stratejik bir alanda dahi özel sektörün doyumsuz kâr hırsı, insan hayatını ve kamusal yaşamı riske atabiliyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 08 Mayıs 2025
  • 15:30

"Bir toplumun gerçek gücü, elektrikleri kesildiğinde ortaya çıkar"
Vincent Canby

28 Nisan 2025 günü İspanya, Portekiz ve Fransa'nın bazı bölgelerinde yaşanan elektrik kesintisi, sadece teknik bir arıza ya da geçici bir altyapı sorunu değil, aynı zamanda kapitalist sistemin kriz üreten yapısının yeni örneği olarak tarihe geçti.

Bir anda metrolar durdu, trafik ışıkları söndü, hastaneler jeneratörlerle ayakta kaldı, internet ve mobil iletişim hizmetleri kesildi. Kent yaşamı fiilen felç oldu. Havaalanlarında kaos yaşandı, okullar tatil edildi, etkinlikler iptal edildi. İspanya’da başkent Madrid başta olmak üzere birçok şehirde olağanüstü hal ilan edildi. Portekiz neredeyse tamamen karanlığa gömülürken, Fransa'nın güneyinde de ciddi kesintiler yaşandı. Kesintinin ardından hükümetler, kamuoyuna tatmin edici hiçbir açıklama yapamadı. Sabotaj olasılığını reddettiler, atmosfer koşullarına ya da şebekeye aşırı yüklenmeye işaret eden muğlak ifadeler kullandılar. Ancak bu belirsizlik ortamı, medyada ve sermaye çevrelerinde “suçlu” ilan etmek için bir fırsat olarak kullanıldı.

Bu fırsattan en fazla nasibini alan ise yenilenebilir enerji oldu. Termik ve nükleer lobileri, daha araştırmalar tamamlanmadan, olayın sorumlusu olarak rüzgâr ve güneş enerjilerini hedef tahtasına koydular. Ellerindeki medya gücü sayesinde bu iddiaları kamuoyuna empoze etmeye çalıştılar. Oysa bu iddialar hiçbir şekilde gerçeklerle örtüşmüyor.

İspanya, yenilenebilir enerji üretiminde sadece Avrupa'nın değil dünyanın öncülerinden biri. Kesintilerden önceki verilere göre İspanya, güneş enerjisi üretiminde yüzde 53, rüzgâr da ise yüzde 15’lik bir paya sahipti. Diğer yenilenebilir kaynaklarla birlikte toplam oran %70’e yaklaşıyordu. Ancak bu oranlar yeni değil. 2023'te İspanya tam 9 saat boyunca %100 yenilenebilir enerjiyle ülkenin elektrik ihtiyacını karşıladı.

Portekiz ise aynı yıl 6 gün boyunca sadece yenilenebilir enerji kaynaklarını kullandı. Bu dönemdeler de yaşanmayan şebekenin çökmesinin sebebi olarak ise şimdi yenilenebilir enerji gösterilebilmesi ikna edici bulunmuyor. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez dahi kesintinin yenilenebilir enerjiyle ilgisi olmadığını açıkça ifade etti. Üstelik şebeke çökünce, çalışır durumdaki dört nükleer reaktör enerjisiz kalınca acil durum ilan edildi ve dizel jeneratörlerle reaktörler ayakta tutuldu. Eğer bu jeneratörler devreye gir(e)meseydi, Avrupa’nın ortasında Çernobil ya da Fukuşima benzeri felaketlerin yaşanması kaçınılmaz olurdu. Sadece bu gerçek bile, güvenli ve sürdürülebilir bir enerji sisteminin planlı ve kamu yararına işleyen bir sistemle mümkün olabileceğini gösteriyor.

Altyapı yok, denetim yok, ama kâr çok

Yaşanan bu şebeke çöküşleri asıl olarak kapitalizmin enerji politikalarının da bir sonucudur. Neoliberal piyasa ekonomisi “gereği” özelleştirilen elektrik üretim ve dağıtım sistemi, sadece kâr gözeten şirketlerin eline bırakıldı.

İspanya'da şebeke yönetimini üstlenen Red Electrica'nın yalnızca yüzde 20’si kamunun elinde; geri kalanı özel sermayeye ait. Bu şirketler, elektrik üretiminde depolama, planlama ve altyapı yatırımlarına kaynak ayırmıyor. Çünkü bunlar maliyet unsuru olarak görülüyor. Denetim ya yok ya da zayıf ve sorumluluklar belirsiz.

Çevreci kuruluşlar, şebekenin yenilenebilir enerjiye geçişe hazır hale getirilmediğini, bazı bölgelerde aşırı yığılma olduğunu ve sistemin esnekliğini yitirdiğini belirtiyorlar. Elektrik sistemindeki bu çöküş, bize sadece teknik bir eksikliğin değil, derin yapısal bir çürümenin olduğunu gösteriyor. Enerji güvenliği gibi stratejik bir alanda dahi özel sektörün doyumsuz kâr hırsı, insan hayatını ve kamusal yaşamı riske atabiliyor.

***

Türkiye’de elektrik üretim ve dağıtım şirketlerine bakıldığında tablo çok daha  vahim gözüküyor. Trafolar, depolama alanları ve dağıtım ağları adeta tehlike saçıyor. Ne düzen var ne de denetim; ancak şirketler kârlarına kâr katmaya devam ediyor. Bu durumun temelinde “daha çok kâr” zihniyeti yatıyor. Enerji tüketimini kontrolsüz biçimde sürekli teşvik eden, bunu ise kalkınma ve modernleşme ile eşitleyen irrasyonel bir sistem toplumsal yaşamı tehdit ediyor.

Teknik olarak yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş mümkündür ve bunun başarılı örneklerinden biri Portekiz'dir. Ancak bu dönüşüm, kârı esas alan kapitalist sistemin insafına bırakıldığında, toplumsal yarar yerine piyasa kuralları belirleyici olmakta; bu da ciddi toplumsal ve çevresel felaketlere zemin hazırlamaktadır. Kar dayalı kapitalist sistemin kendi doğasından gelen İspanya’dan Portekiz’e, oradan Fransa’ya uzanan enerji krizleri, kapitalizmin insanlığa aydınlık bir gelecek sunamadığını bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Kapitalizm, enerji üretimi, dağıtımı ve tüketimi başta olmak üzere her alanda karanlık bir sistem olduğunu kanıtlamıştır. Bu sistem aşılmadıkça, enerji krizinden ve beraberindeki karanlıktan kurtulmak mümkün görünmemektedir.

A. Vedat Ceylan