Nazım Hikmet’in 70 yıllık konuşması

TÜSTAV, Nazım Hikmet’in Dünya Barış Konseyi’nde yaptığı konuşmayı yıllar sonra ilk kez paylaştı.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 03 Haziran 2025
  • 16:30

Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı (TÜSTAV), Nazım Hikmet’in 1954 yılında Dünya Barış Konseyi Olağanüstü Oturumu’nda yaptığı ve gün yüzüne çıkmamış konuşmasını kamuoyuyla paylaştı. 

Nazım Hikmet’in konuşması şu şekilde:

"Aziz Dostlarım,

Dünya barışını tehdit eden büyük bir tehlikeye dikkatinizi çekiyorum. Dünya barış kuvvetlerinin, barış hareketimizin kazandığı birçok zafere rağmen bu büyük tehlike olduğu gibi duruyor. Barış hareketimiz bile Dünyayı bir anda tutuşturabilecek olan bu harp yatağının varlığına değeri gibi ehemmiyet vermiyor. Bu tehlike nedir? Bu harp yatağı neresidir? Bu tehlikenin vatanı benim memleketim Türkiye’dir.

Benim bağımsız memleketim Türkiye harp kuvvetlerinin en serbest çalıştıkları, en çok meyve topladıkları yerdir. Amerikan emperyalizmi Dünyayı ateşe vermek ümidini en çok ve en emniyetle Türkiye’ye bağlamıştır.

Eisenhower daha bir ay önce Türkiye’nin en kuvvetli bir müttefik olduğunu, Türk ordusunun tek güvenilir kuvveti teşkil ettiğini söyledi. Amiral Finlehter, Sovyetler Birliği’ne, halk demokrasilerine karşı yapılacak taarruzda Türkiye’nin en emin atlama tahtası vazifesini göreceğini bildirdi. New York Times gazetesinin Ankara muhabiri, 21 Şubat 1954 tarihinde gazetesine gönderdiği telgrafta Türkiye’nin savunmak için değil saldırmak için hazırlandığını yazdı. Muhabire göre bu taarruz hareketi Türkiye’nin silahlı kuvvetleriyle oraya yerleşmiş Kuzey Atlantik Paktı Hava ve Kara Kuvvetleri ile yapılacaktır. Türk Kara ordusu yeni Patton M-47 tankları, geniş ölçüde motorlu vasıta ve toplarla teçhiz edilmektedir. Hava Kuvvetleri de baştan aşağı tepkili uçaklardan teşkil edilecektir. Yine aynı muhabirin yazdığına göre Türk, Yunan ve Yugoslav Genelkurmayının geçen Kasım’da Belgrad’da hazırladıkları planlar gereğince Türkiye’nin 1. Ordusu Sofya istikametinde taarruza geçecektir. Diğer taraftan Türk Kuvvetlerinin İran’a doğru hızla ilerlemeleri gerekmektedir. Amerikan muhabirinin bu telgrafında ileriye sürdüğü fikirleri Türkiye’yi her gün ziyaret eden NATO generalleri tekrarlayıp durmaktadır. Bu generallere göre tek güvendikleri memleket Türkiye’dir, bel bağladıkları ordu Türk Ordusu’dur.

Türkiye’nin bugünkü idarecileri memleketimi Amerikan harp kuvvetlerine kayıtsız şartsız teslim etmişlerdir. Kara, Deniz ve Hava kuvvetlerimiz tamamen Amerikan generallerinin elindedir. Türkiye NATO’ya 21 tümen asker vermiştir. Bütün NATO devletleri taahhütlerini yerine getirseler ancak 40 tümenlik bir kuvvet toplayabilecekler. Gerçekte şimdiye kadar NATO’nun kuvveti 30 tümen kadardır ve bunun 21’ini yani üçte ikisini Türkiye sağlamaktadır.

Amerikalılar memleketimde en ağır hava kuvvetlerinin inip kalkabileceği 25 hava üssü kurmuştur. Bu ölüm faaliyeti devam etmektedir. Memleketimde atom silahları da stok edilmeye başlanmıştır. Türkiye idarecileri memleketimi yalnız askeri bakımdan değil, siyasi bakımdan da Amerikan emperyalizminin maşası haline getirmiştir. Harpçı Balkan Bloku’nu Türkiye’nin yardımıyla kurmuşlardır.

Geçen ayın 15’inde Tito, Ankara’yı ziyaret etmiş, Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya arasındaki pakt resmen askeri bir ittifak haline getirilmiştir. Bizzat Tito bunu açıkça ilandan çekinmemiştir. Yine memleketimin yurt haini idarecileri eliyle Türkiye – Pakistan tecavüz paktı imzalanmıştır. Bu pakta Yakındoğu ve Ortadoğu memleketlerini çekmek için kullanılmak istenen maşa gene benim biçare memleketimdir.

Benim Memleketim 1. Dünya Harbinden sonra Milli Kurtuluş Savaşı’nı yapan ve bunu zaferle sona erdiren ilk yarı sömürge memlekettir. Sovyetler Birliği’nin maddi ve manevi yardımı ile istila kuvvetleri denize döküldükten sonra gene aynı yardımla iktisadi bağımsızlığına da kavuşmaya başlamıştı. Fakat Türkiye’nin idareci çevreleri Türkiye halkına ihanette gecikmediler ve bu ihanet 2. Dünya Harbi sonunda Türkiye’nin bir Amerikan sömürgesi haline gelmesiyle neticelendi.

Bugün Amerika’nın emriyle Türkiye bütçesinin yüzde 60 kadarı harp hazırlığına ayrılmıştır. 1954 bütçemiz 2 milyar 100 milyon liradır. Bu bütçede harp masrafları 1 milyar 200 milyon liradır. Bundan başka 800 milyon Türk Lirası kadar borç para da harp hazırlıklarına harcanacaktır. Böylece harp hazırlığına sarf edilecek para tekmil bütçenin yekûnu kadardır. Buna karşılık sağlık işlerine bütçenin yüzde 5 ayrılmıştır. Hâlbuki memleketimde yalnız veremden ölenlerin sayısı Sağlık Bakanı’nın ağzına göre yılda 40 bin kişidir. Türk bütçesi her yıl 200 milyon lira açık vermektedir.

Avrupa Ekonomik Konseyi’nin 1954 yılının ilk aylarında neşrettiği bir rapora göre Türkiye’nin dış ticaret açığı 1954’te 320, 1952’de 480, 1953’te 600 milyon Türk lirasıdır. Bu yüzden memleketim döviz ve altın stokunu bitirmiş ve dışarıya 85 milyon dolar borçlanmıştır.

Son dört yıl içinde 400’den fazla küçük büyük fabrika kapanmış, işsizlerin sayısı iki milyon artmıştır. Büyük çiftlik sahiplerinin elindeki Amerikan traktörleri de ayrıca iki milyon fakir ve topraksız köylü ve ırgatı işsiz bırakmıştır. Türk parasının değeri müthiş düşmüş, hayat dünyanın hiçbir yerinde görülmedik nispette pahalılaşmıştır. Bir rakam vereyim; 2. Dünya Harbinden beri hayat pahalılığı yüzde 500 artmış, ücretler ve maaşların artışı ise yüzde 20’yi bile bulamamıştır. İşte harp kuvvetlerinin, Amerikan emperyalizminin eline düşen bağımsızlığını kaybeden bir memleketin, Türkiye’nin hali budur!

Bir harp ocağı haline getirilen biçare memleket, barış için en korkunç bir tehlikedir. Hâlbuki halkım Türkiye halkı da bütün halklar gibi çalışkandır, barıştan yanadır, milli bağımsızlığı için dövüşmüştür ve dövüşecektir. Burada bütün dünya memleketlerinin barış temsilcilerinden istediğim şey, bu büyük tehlikeyi önlemek için Türkiye barışseverlerinin, Türkiye milletinin terör şartları altında yaptığı savaşa yardım etmeleridir.”