Büyük halk hareketi Haziran Direnişi’nin 12. yılındayız. Taksim Gezi Parkı’nda kıvılcımı çakılan halk hareketi, AKP iktidarının sosyal-iktisadi yıkım politikalarına, tırmandırdığı faşist baskı ve saldırılara, kentleri ve çevreyi hoyratça tahrip etmesine karşı toplumun İstanbul’dan başlayarak tüm Türkiye’ye dalga dalga yayılan öfkesinin ürünü oldu.
Rüzgar eken fırtına biçer!
Direniş başta rant politikalarına, doğa ve çevrenin tahrip edilmesine karşı başlamış olsa da öfkenin hedefinde AKP iktidarının yıllardır uyguladığı sosyal, iktisadi, kültürel ve siyasi saldırıları yer alıyordu.
Baskı ve zorbalıkla ülkeyi yönetmeye çalışan iktidar ise bu büyük halk hareketini devlet terörü ile boğmaya çalıştı. Direniş sürecinde tırmandırılan polis şiddeti sonucu on beşinde gaz fişeği ile vurulan Berkin Elvan, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük ve Ahmet Atakan yaşamını yitirdi.
Haziran Direnişi’nin en önemli sonuçlarından biri ise tüm pervasızlığına gerici-faşist iktidara vurulan darbedir. Zira halk hareketi süreç içerisinde sönümlense de yenilmedi, baskı ve zorbalığa direnen kitleler dövüşerek geri çekildi.
Haziran Direnişi sonrası yaşanan bir dizi gelişme, toplumsal yaşamda biriken öfkenin her fırsatta kendisine bir kanal aradığını gözler önüne serdi. Bu yıl yaşanan Mart Direnişi örneği de bunun somut bir yansımasıdır.
Ya barbarlık içinde çöküş ya Sosyalizm!
Bugün yine “krizin faturasını ödemeyeceğiz”, “faşist baskı ve zorbalığa geçit vermeyeceğiz” demek için sokaklardayız. 19 Mart’ta patlayan gençlik isyanı, üniversiteleri “dikensiz gül bahçesi” yapmak isteyen iktidarın işinin o kadar kolay olmadığını gösterdi.
Onlar, kurdukları harami düzeninde yıllarca servetler yığdı, bizim payımıza yoksulluk düştü. Onlar saraylar aldı, biz elimizdekinden de olduk. Onlar çaldı, biz öldük! Onların zulüm ve rant düzenine isyan ettik, zorbalıklarına dur dedik, özgürlük, gelecek ve yaşanabilir bir dünya istedik; yanıtları gözaltılarla, hapishanelerle tehdit etmek oldu. Oysa bizler biliyoruz ki, insanlaşmanın da özgürlüğün de yolu direniş barikatlarında dövüşmekten geçiyor.
Bizlere geleceksizlikten başka bir şey sunamayan bu sistem, özgürlük talebimizi de zorbalıkla bastırmaya çalışıyor. O halde gençlik olarak Haziran Direnişi’nin yıldönümünü isyan ruhunu kuşanarak karşılayalım. Sermaye düzeni ve onun aparatı AKP iktidarından kurtulmak için direnişi büyütelim.
Gördük ki fısıltılarımız birleşince çığlık oluyor, gördük ki ellerimiz birleşince barikatlar aşılıyor. Ve biliyoruz ki, faşist baskı ve zorbalık karşısında ayakta kalmanın, özgürlüğümüze, geleceğimize ve yaşamlarımıza sahip çıkmanın tek yolu direnmekten geçiyor. Direniş, devrim yürüyüşümüzün bir adımı olsun. Çünkü devrim, baskı, zulüm, geleceksizlik ve sömürü karşısında direnmenin ötesine geçmek, zulmün kalelerini yıkmak demektir!
İnsanca bir yaşamı inşa etmek için, yarınların özgür ve eşit dünyası için devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütelim!
Ya barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!
Zorbalığa karşı özgürlük!
Haziran Direnişi ruhuyla mücadeleye!
Devrimci Gençlik Birliği
Mayıs 2025