“Ölümün ve tasanın
Çemberinden geçmiş analar,
Doğan ulu günün ortasına bakın:
Bu topraktan güler ölüleriniz.
Kalkık yumrukları titrer,
Buğdayın üstünde,
Bilesiniz…” (*)
Yaşamı mücadelenin, onurun, direnişin ve kararlılığın adı olan Cumartesi Annesi Emine Ocak yaşamını yitirdi. Emine Ocak, 100 yıllık burjuva devletin gözaltında kaybetme politikasına karşı verilen uzun soluklu mücadelenin simge isimlerinden biriydi.
Oğlu Hasan Ocak, 12 Mart 1995 Gazi Katliamı’ndan bir hafta sonra gözaltına alındığında Emine Ocak 59 yaşındaydı. Günlerce aradı, görüşme talepleri reddedildi, O da kendini İstanbul Valiliği’nin demirlerine zincirledi, gözaltına alındı. Vazgeçmedi. 1995’in Nisan ayında İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Akın Birdal’ın DGM’deki davasına katıldı. Mahkemede savcı Nusret Demiral’a “10 gündür oğlumu arıyorum, oğlumu bulun!” dedi. Bu sözleri nedeniyle tutuklanarak Ulucanlar Hapishanesi’ne kapatıldı. Vazgeçmedi. Israrlı çabaları sonucunda Hasan’ın işkence edilmiş bedeni tam 58 gün sonra kimsesizler mezarlığında bulundu.
Emine Ana oğlunun mezarına ulaşsa da mücadeleden vazgeçmedi. O, çocuğunun bıraktığı ayak izlerinden yürüdü. Arjantin’de “Çocuklarından doğan anneler…” diye anılan Plaze de Mayo Anneleri’nin mücadelesinden esinlenerek 27 Mayıs 1995’te başlatılan oturma eylemlerinin öncüsü oldu ve tam 30 yıl boyunca her hafta Galatasaray Meydanı’ndan haykırdı. Eylemler, 1999 yılında dönemin İçişleri Bakanı’nın talimatıyla yasaklandı. Cumartesi Anneleri defalarca polis saldırısıyla gözaltına alındı. Ağustos 2018’de gerçekleşen 700. hafta eyleminde Emine Ocak, yere yatırılarak gözaltına alındığında 83 yaşındaydı. AKP-MHP rejimi Galatasaray meydanında eylem yapılmasını engellemek için yıllarca polis terörü estirdi. Ancak tüm baskılara rağmen geri adım atmadı. 30 Ağustos Dünya Kayıplar Günü’nde yazdığı mektupta şu ifadeleri kullanmıştı: “İstiyorlar ki devletin kaçırarak kaybettiği yakınlarımızı aramayalım. İstiyorlar ki kimse bu devletin suçlarını konuşmasın. Biz vazgeçersek, bu ülke kaybedenlerin cenneti olmaya devam edecek.”
Yakınlarını aramaktan ve faillerin cezalandırılmasını talep etmekten vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri polis ablukasına rağmen her hafta Galatasaray Meydanı’ndan seslenmeye devam ediyor.
***
Sermaye devletinin komünistleri Karadeniz’de alçakça katletmesiyle temelleri atılan katliamcı politikaları, 1960’larda CIA patentli “Komünizmle Mücadele Dernekleri”, 1970’te tezgahlanan 12 Mart darbesinin ardından kurulan faşist rejim, 1974’ten itibaren faşist tetikçilerin sokaklara salınması, 1980’de ABD-NATO destekli 12 Eylül faşist darbesi ve 1990’lı yıllarda mafya ve çete aparatlarıyla sürdürüldü.
Sermaye devleti, sefil çıkarları için her dönem bu vahşi yöntemlere başvurmuştur. Bundan dolayı kirli-kanlı sicili “faili meçhul” bırakılmaya çalışılan cinayetlerle doludur. İşçi ve emekçilere yönelik her yeni sosyal, siyasal, ekonomik saldırı öncesi başta devrimciler olmak üzere toplumun mücadeleci kesimleri “yasal” ya da yasadışı şekilde katledilerek/ kaybedilerek ezilmek istenmiştir. Cinayetleri işleyenler, üstünü örtenler, talimatları verenler, sorumluluğu bulunanlar devletin yönetim kademelerinde yükseltilerek ödüllendirildi. Sistematik “yok etme” yöntemlerine karşı hafızayı diri tutan, mücadeleyi seçen, vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri’nin on yıllara yayılan ısrarı bu politikanın parçalanıp atılması için önemli bir halkadır.
Emine Anne’yi bu onurlu mücadelede yitirdik… Her şeyin başladığı Galatasaray Meydanı’ndan sloganlarla uğurlandı. Yattığı yer incitmesin O’nu… Bıraktığı kararlı direniş, devrimcilerin mücadelesinde yaşayacaktır.
S. Teber
(*)Pablo Neruda / Oğulları Ölen Analara Türkü