Batı’da yükselen dalga Japonya’ya ulaştı- Ergin Yıldızoğlu

Japonya’da pazar günü yapılan “Üst Meclis” seçimleri, ülkenin siyasi manzarasının değişmeye başladığını gösteriyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 24 Temmuz 2025
  • saat-icon
  • 15:30

Japonya’da pazar günü yapılan “Üst Meclis” seçimleri, ülkenin siyasi manzarasının değişmeye başladığını gösteriyor: Yaklaşık yetmiş yıldır iktidarın büyük kısmını elinde tutan Liberal Demokrat Parti (LDP) her iki mecliste de çoğunluğu kaybetti. Buna karşı faşist eğilimli partiler başarılı oldular. Avrupa’dan ABD’ye kadar yükselen faşist dalga Japonya kıyılarına ulaştı.

Hep aynı şarkı

Sanseito (Japonca’da “Üç Ses Partisi”) seçimlerden büyük bir başarıyla çıktı. Kurucusu ve lideri Sohei Kamiya’nın “Japanese First” (Önce Japonca) sloganı, Donald Trump’ın “Make America Great Again” retoriğini anımsatıyordu. Gerçekten de Kamiya, Amerika’nın MAGA hareketini ve Trump’ı, İngiltere’deki Reform UK’yi, Almanya’daki AfD’yi ve Fransa’daki Ulusal Toparlanma (LePen) partilerini desteklediğini açıkça dile getiriyor. Sanseito’nun göçmen karşıtı söylemleri, turizmi hedef alan aşırı çıkışları, kültürel saflığı koruma söylemi, kadınların haklarının çok genişlediğine ilişkin iddiaları, küresel faşist hareketlerin programlarıyla örtüşüyor.

The Japan Times, seçim sonrası yayımladığı analizinde, Sanseito’nun 14 sandalye kazanarak Üst Meclis’teki en büyük dördüncü muhalefet partisi haline geldiğini yazdı. Parti, yalnızca iki yıl önce bir sandalye ile meclise girmişti. JT’ye göre Sanseito’nun bu performansı, ani bir patlamadan çok, yapısal bir rahatsızlığın siyasi ifadesiydi: 40 yaş altı erkek seçmenlerin yarısı, oylarını Sanseito’ya ve diğer faşist eğilimli parti Demokratik Halk Partisi’ne (DPP) verdiler. Bu seçmen grubu, 1990’lar ve 2000’lerin başında durgun bir ekonomide iş güvencesinden yoksun biçimde büyüdü, bugün de yüksek enflasyon, eriyen reel ücretler, artan hayat pahalılığı altında eziliyorlar. Sanseito ve DPP, bu kesimin öfkesini göçmenlere, küreselleşmeye ve yerleşik siyaset elitine yönlendiriyor.

Asahi Shimbun, pazartesi günü “Vox Populi” (halkın sesi) başlıklı bir köşe yazısında, seçimlerde yabancı düşmanlığının meşrulaştırıldığından yakınıyordu. Gazete, “Bir siyasi partinin lideri, televizyon ekranında siyahların ve Müslümanların gece içki içmesini korkutucu bulduğunu söyleyebiliyor ve bunu meşru bir tartışma olarak sunabiliyor. Bu, Japon demokrasisi açısından yeni bir eşiğin geçildiğini gösteriyor” diyerek seçim sonuçlarının sadece politik değil, etik düzlemde de bir kırılmaya işaret ettiğini vurguluyordu.

Bu tür söylemler, Japon kültürünün kronik ve yapısal bir özelliği ancak ilk kez bu kadar açık bir şekilde kitleselleşti. LDP uzun yıllar boyunca sağ popülist eğilimleri sistem içine alarak etkisizleştirebilmişti. LDP lideri, Shinzo Abe’nin 2022’de bir suikasta kurban gitmesi, sağın içinden yeni, radikal tiplerin yükselmesini kolaylaştırmış. Sanseito’nun lideri Kamiya da geçmişte LDP’de görev almış bir isim. Sanseito’nun “Önce Japonca” politikaları, göçmen sayısını sınırlandırma, kalıcı oturum ve vatandaşlık koşullarını ağırlaştırma, turistlerin bazı haklarını kısıtlama gibi vaatler içeriyor. Bu söylemleri “Japon kültürünün saflığını koruma” iddiasıyla savunuluyor. Asahi Shimbun 14 Temmuz tarihli başyazısında bu noktada uyarıyordu: “Göçmenler, bugün hedefte olabilir; yarın sıra kadınlara, yaşlılara, hasta bireylere ya da eşcinsellere gelebilir.”

LDP’nin yenilgisi sadece ideolojik değil, örgütsel bir çöküşe de işaret ediyor. Japonya’daki geleneksel oy toplama sistemleri (çiftçi birlikleri, meslek odaları, yaşlı seçmen ağları) artık etkili olamıyorlar; YouTube, TikTok ve Instagram, broşürlerden ve sokak mitinglerinden daha etkili.

Diğer taraftan, Japan Times’a göre, Sanseito ve benzeri militarist eğilimli, partilerin parlamentoda güç kazanması, Japonya’nın Çin ve Kore ile olan hassas ilişkilerini daha da gerilimli hale getirebilir. 1930’larda Japon faşizminin yükselişi de Batı’daki bunalım ortamı ve içerideki ekonomik huzursuzlukla paralel gitmişti. Bugün Japonya, yeniden benzer bir eşikte duruyor. “Ancak Japonya hâlâ bir hukuk devleti. LDP içindeki bazı isimlerin, toplumsal huzur için ırkçı ve ayrımcı politikaları sistem içine almama yönünde ses yükseltmesi bu açıdan önemli.” Fakat gerçek şu: Artık Japonya’da da seçim kazanmanın yolu, sadece büyüme vaat etmekten değil, kültür savaşlarından geçiyor.

Cumhuriyet / 24.07.25