Dinci-faşist İsrail rejimi, cihatçı terör örgütlerinin Suriye’yi işgal etmesinden sonra saldırılarına devam ediyor. Eski Suriye yönetimine bağlı ordunun tüm askeri varlığını ortadan kaldırdı. Golan tepelerinin tümünü ve güney Suriye topraklarını işgal eden İsrail, başkent Şam’ın 16 kilometre yakınında askeri yığınak yaptı. Tüm Suriye hava sahası işgalci İsrail ordusunun cirit attığı bir saha haline getirildi.
Suriye’yi cihatçı terör örgütlerine teslim eden emperyalistler, Ankara’da ki saray rejimi, Körfez şeyhleri “üçlü şer cephesi”, soykırım çetesinin şefi Netanyahu’ya rüyasında bile görmeyeceği bir armağan bahşetti. Buradan aldığı güçle sınırsız derecede saldırganlaşan Netanyahu hem Lübnan Hizbullah’ı hem Hamas’la imzaladığı ateşkes anlaşmalarını yok sayan bir politika izlemeye başladı. ABD medyasının, “Trump, Gazze’den bir milyon kişiyi Libya’ya sürgün etmek için hazırlık yapıyor” haberini verdiği günlerde, işgalci İsrail ordusu Gazze’deki kara saldırılarını arttırdı. Han Yunus, Refah ve Gazze şehrinin kuzeyinde saldırı başlatan İsrail, her gün yüzlerce Filistinliği katlediyor. Her zamanki gibi yine hayatını kaybedenlerin büyük çoğunluğunu çocuk ve kadınlar oluşturuyor. Soykırımcı Netanyahu iç politikada sıkıştıkça Gazze’deki barbarca saldırılarını arttırıyor. Yakıp yıkarak, daha çok katlederek “rüştünü ispatlıyor.”
***
Gazze’de soykırım sadece silahla, bombayla yapılmıyor. Aç, susuz, ilaçsız, en temel insani ihtiyaçlardan yoksun bırakarak da tamamlanıyor. Mısır’da bekletilen yardım malzemeleri yüklü binlerce tırın Gazze’ye girişini engelleyen İsrail, Filistinlileri hem öldürmeyi hem iradelerini kırıp sürgün dayatmasını kabul ettirmeyi hedefliyor. Trump’ın Gazze’yi Filistinlilerden arındırıp “lüks oteller cenneti” haline getirmek istediğini ilan etmesi, Netanyahu’nun azgınlığını doruğa çıkarttı.
İsrail saldırganlığının zıvanada çıktığı günlerde, güya Katar’la Mısır’ın arabuluculuğuyla ateşkes görüşmeleri yapılıyordu. Katar’ın başkenti Doha’da Hamas heyeti ile Netanyahu rejiminin temsilcileri arasında görüşmelerin devam ettiği söylenirken, İsrail savaş makinesi Gazze’de ölüm kusmaya devam ediyor.
Doha’daki görüşmeler başlamadan önce Hamas’la ABD arasında da görüşmeler yapılmış, ABD pasaportu taşıyan İsrailli bir esir asker serbest bırakılmıştı. Ancak taraflar arasındaki görüşmelerde anlaşmaya varıldığı yönündeki spekülasyonların doğru olmadığı anlaşılıyor. Zira böyle olsaydı, Trump Tel Aviv’deki soykırımcı çeteyi durdururdu. Oysa Trump halen devam eden soykırımın dolaysız tarafıdır. Bir milyon kişiyi Libya’ya sürme planı hazırlamak, Trump’ın da en az Netanyahu kadar gözü dönmüş bir cellat olduğunu kanıtlamaktadır.
***
İsrail rejimi, bilinen anlamda bir devlet değil, ölümle beslenen bir terör ve şiddet aygıtıdır. Her zaman kanla, yıkımla, işgalle beslenen, başka türlü var olamayan bir aygıt. “İsrail devleti” ilan edilmeden yıllar önce Siyonistler Irgun, Hagana, Stern gibi terör örgütleri kurarak katliam ve toprak işgaline başlamıştı. Siyonist “devleti” kuran da esas olarak bu örgütleridir. Yani İsrail’i kuran terörist zihniyet halen işbaşındadır ve hiç olmadığı kadar vahşileşmiştir. Emperyalist/kapitalist dünya sisteminin onlara Gazze’de soykırım yapma icazeti vermesi, vahşileşmenin genel bir hal aldığına işaret ediyor. Zira kendisi vahşi olmayan bir sistemin bir soykırıma yeşil ışık yakması, hatta faillerle suç ortaklığına girişmesi mümkün değil. Netanyahu şahsında temsil edilen vahşi sistemin önündeki tek engel, halen Filistin halkının inatçı direnişidir. Yakıp yıkmak, soykırım, aç-susuz bırakmak direniş iradesini kırmaya yetmedi. Bu durum Netanyahu rejimini açmaza alıyor. Açmaz ise onları kudurtuyor ve bu, sivil halkın üzerine daha histerik bir şekilde bomba yağdırmalarıyla sonuçlanıyor.
Yazık ki bu tıkanma kısır döngüye dönüşmüş ve Gazze başta olmak üzere bölge halklarını ağır bir yıkımla karşı karşıya bırakmıştır. Emperyalist/ siyonist güçlerle bölgedeki suç ortakları, planlarını güvence altına alabilmek için halkların direniş iradesini kırmaya odaklanmışlar. Bu politikanın yarattığı yıkımlarla ise hiç ilgilenmiyor. Nitekim Gazze ve Güney Lübnan’dan sonra Suriye’de bu vahşi girdabını ortasına atılmıştır. Dik duran Yemen ise halen emperyalist/ siyonist güçlerin saldırı ve tehditlerine maruz kalmaktadır.
Direniş iradesi Filistin, Lübnan ve Yemen’de halen ayaktadır. Ancak bu direniş güçleri emperyalist/siyonist planları parçalayabilecek bir güce ulaşabilmiş değiller. Son süreçte ise ciddi bir güç kaybına uğradılar. Bu direnişler çok değerli ama halkları özgürleştirebilecek durumda değil. Bölge halklarının önünde tek bir çıkar yol var: Dayatılan etnik, dinsel, mezhepsel parçalanmışlığı aşan birleşik bir direniş hattı oluşturmak. Tüm ilerici-devrimci güçler ile halkların birleşik direnişinin örgütlenmesinin başarılması hayati bir önem taşıyor. Zira bunu başarmak kolay olmasa da halkların bölgeye musallat olan cellat takımından kurtulup rahat bir nefes alabilmesi ancak birleşik direnişle mümkün olacaktır.