Hindistan: Bir genel grevin gücü neye yeter? – Kavel Alpaslan

Hindistan örneğinin verdiği en önemli ders, genel grevin sermaye saldırılarına karşı işçi sınıfının elindeki önemli bir silah olduğuydu.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 06 Nisan 2025
  • 17:30

Son günlerde meydanları, sokakları, kampüsleri dolduran kitlelerin yaptıkları eylemlerde sıkça işittiğimiz bir talep var: Genel grev. Geçen hafta bu ses o kadar yükseldi ki, CHP lideri Özgür Özel de konuya dair bir şeyler söyleme durumunda kaldı. Saraçhane’de DİSK’e seslenerek “İhtiyaç olunca genel grev yap, bunların nefes almasına izin verme” ifadelerini kullanan Özel, her ne kadar genel grevin ismini zikretse de, “ihtiyaç halinde” ifadesiyle sözlerini etkisiz hale getiren bir dipnot koymuş oldu.

Nihayet bugüne geldiğimizde, eylemlerin seyri İmamoğlu’nu aşan taleplerle örgütlenen bir genel greve doğru değil; bir partinin mitinglerine doğru evrildi. Peki ama bir genel grev neleri değiştirebilir? Nicelik tek başına bir şeyleri değiştirmeye yeter mi? Hayatın durması ne demek?

Bu sorulara vereceğimiz teorik yanıtlar, elle tutulur deneyimlerde saklı. Hem de öyle çağlar öncesine de gitmeye gerek yok. Ne de olsa tarihin en büyük grevi, 2020 yılında gerçekleşti!  Hindistan’da düzenlenen genel grev, çeşitli sektörlerin ve siyasi/sendikal örgütlerin katılımıyla 250 milyonu aşkın kızıl bir sele dönüştü. Sokaklarda yatılıp kalkılan, polisle defalarca karşı karşıya gelinen bu mücadele dolu haftalar, nihayet hükumetin dayattığı neoliberal reformlardan geri atmasıyla sonuçlandı.

Gelin, tarihleri Kasım 2020’ye ayarlayıp neler yaşandığını hatırlayalım.

Nasıl başladı?

Her şey, pandemiden yeni çıkan Hindistan’da Hindu milliyetçisi Narendra Modi hükümetinin bir dizi neoliberal “reform” paketini gündeme getirmesiyle alevlenir. İşsizliğin korkunç seviyelere ulaştığı Hindistan’da Modi, bir taraftan etnik/dini çatışmaları körükleyen yasalarla dikkatleri dağıtırken, öbür taraftan emek düşmanı yasalarla krizin faturasını emekçilere keser. Bu neoliberal ajanda doğrultusunda, Eylül 2020’de tarım sektörünü serbest piyasaya açan üç yeni yasa çıkarılır. Çiftçiler, gelişmeleri “sermaye tekellerinin tarım sektörünü kontrol altın alması” olarak yorumlayıp bir yılı aşkın bir süre boyunca devam edecek eylemlere başlar. Sosyalistleri, komünistleri ve bağımsız örgütleri de kapsayan bir toplam, Hindistan Sendikalar Merkezi (CITU), Hindistan Sendikalar Kongresi (AITUC) ve Hindistan Çiftçi birliği (AKIS) gibi büyük sendikaların gücüyle birleşik bir mücadele ortaya koyar.

Böylece 26 Kasım günü ilan edilen genel greve 250 milyonu aşkın Hindistanlı katılır. Dünya tarihinin en kalabalık grevi olarak geçen eylemin ardından, diğer sektörlerden grevlere devam edenler olur. Üç yüzü aşkın örgütle çiftçiler, eylemlerin en önemli öznesidir. Fakat çelik, kömür, inşaat, ulaşım, sigorta/bankacılık, savunma ve telekomünikasyon gibi bütün büyük endüstrilerin emekçileri de şalterleri indirerek çağrıya kulak verir[1].

Eylemcilerin talepleri yer yer sektörden sektöre farklılık gösterse de genel bir mutabakat göze çarpar. Çiftçiler tarım yasasına odaklanırken, diğer hizmet ve sanayi sektörleri asgari ücretlere zam, sözleşmeli çalışmada yapılandırma, temel ürünlerin satış fiyatında indirim ve özelleştirmelerin sonlandırılmasını talep eder.

Örneğin, çiftçilerin Yeni Delhi’yi traktörlerle kuşatması büyük ses getirir. Şehre giriş çıkışlar çiftçilerce kapatılır. 30-40 kilometrelik konvoylar zaman zaman barikatlara yüklenir, zaman zamansa direniş nedeniyle römork arkasında taşıdıkları “evlerinde” bekleyişlerini sürdürürler. Tüm bu süre içerisinde şiddetli çatışmalar yaşanır. Greve katılan çiftçilerden biri yaşananları şöyle açıklıyordu:

“Bize şehir Naksalitleri[2] diyorlar, bize ulus düşmanı diyorlar, doktorlar haklarını aradıklarında yanlış yola saptıklarını söylüyorlar, öğrenciler, çiftçiler... Eh, Hindistan nüfusunun yarısı yanlış yola sapmış o halde… Protesto eden kim varsa yanlış yola sapmış![3]

Modi hükümetinin taleplere verdiği yanıtsa uzun süre şiddet olur.

Grevin şiddetini arttırdığı günlerde, Hindistanlı Marksist tarihçi ve yazar Vijay Prashad ile konuşmuştuk. Kendisi genel grevi şu sözlerle anlatmıştı:

“Bu, gerçekten de tarihte kaydedilmiş en büyük grevdir. Tüm büyük işçi sendikaları federasyonları bir araya geldi ve dört işçi karşıtı uygulama ve üç çiftçi karşıtı yasaya karşı genel grev çağrısı yaptı. Bu işçi karşıtı uygulamalar, emekçilerin bir günlük mesailerini 12 saate çıkarıyor ki bu acımasız, ölçüyü aşan bir durum. Ne de olsa bu emekçiler günlük hayatlarından diğer saatlerini işe gidiş yolunda zaten harcıyor. O halde bu, şu anlama geliyor: Yaşadıkları günün büyük bir kısmını hayatta kalmak için gerekli olan vasatın altında ücretler için harcıyorlar. Hindistan işçi sınıfındaki erkeklerin yarısından fazlası kronik yetersiz beslenme sonucunda oluşan demir eksikliği ve anemiden [kansızlık] mustarip. O günden beri, on milyonlarca çiftçi hükümetin gelir desteğini yürürlükten kaldıran ve toptan pazarının özelleştirilmesini içeren yasaların geri çekilmesini talep ederek büyük bir kalkışmaya imza attı. Delhi’ye yürüyüş de buna dâhil. Bu çok önemli bir kalkışmadır.”[4]

Zafer ya da yenilgiden öte

Her toplumsal olayı “nedenleri” ve “sonuçları” üzerinden okuruz. Fakat gerçek bir değerlendirme yapmak istiyorsak, sığ yaklaşımlarla sadece “yenilgi” ya da “zafere” indirgemeden ele almamız gerekiyor.

Hindistan’daki genel grev, her şeyden önce tüm dünyaya işçi sınıfının örgütlü gücünü gösterdi. Çiftçilerin ısrarcı protestoları nihayet Kasım 2021’de Modi’yi tartışmalı yasayı iptal etmeye zorladı. Bu anlamda, bir yıllık uzun bir mücadelenin somut bir kazanımla sonuçlandığını söyleyebiliriz. Fakat tüm taleplerin karşılandığını söylemek yanıltıcı olacaktır. Öyle ki anlaşmaya göre hükümet, işçi sendikalarıyla asgari ücret ve sosyal güvenlik reformları konusunda görüşmeler yapmayı kabul eder; fakat somut adımlar anlaşmaya göre son derece sınırlı kalır. Bu da bize neoliberal dünyada reformların ne kadar gerçekçi ve güvenilir olduğunu düşündürüyor.

Fakat her şeyden önemlisi, grev Hindistan’da işçi ve çiftçi hareketlerinin gücünü gösterdi. Örgütlü bir mücadelenin, üretim araçlarına ve gündelik hayata dokunduğu müddetçe değiştirici gücü olduğunu hatırlattı.

Aynı nehirde iki kez yıkanır mıyız?

Hindistan örneğinin verdiği en önemli ders, genel grevin sermaye saldırılarına karşı işçi sınıfının elindeki önemli bir silah olduğuydu. Elbette Türkiye’de bugün yaşananlar, olayların başlangıç noktası nedeniyle siyasi bir okumayı ve siyasi partilerin sınıfsal analizini gerekli kılıyor. Fakat eğer her şey bir belediye meselesi değilse, o zaman genel grevdeki ısrarı önemsemek lazım.

Eylemlerde gündeme gelen talepler, eğer CHP liderinin dile getirdiği üzere “tutuksuz yargılansın” gibi gündelik taleplerse, evet, belki sırf miting alanlarına insan doldurmak ya da birkaç markanın ismini vermek, yetebilir. Bir burjuva demokrasisi için en azından. Fakat bu ülkenin bugün ya da belki hiçbir zaman bu noktada olmadığını düşünecek olursak, böylesi taleplerin ciddiyetini sorgulamak gerek.

Gelgelelim, sokaktan gelen sesler “demokratik cumhuriyet” ya da “istifa” gibi talepleri bize duyuruyor. İşte o zaman genel grevden başka geriye pek bir seçenek kalmıyor. Kalabalıklar bu seçeneği mümkün kılan cesaret fitilini yakabilir. Daha önce hayatlarında kitlesel bir ayaklanmaya katılmamış ya da basit bir basın açıklaması deneyimi bile olmamış öğrenciler, büyük bir itici güç olabilirler. Ancak o koçbaşını ittirecek olan yine emekçiler olacak.

Hiçbir siyasi örnek bir diğerinin aynısı değildir. Bırakın Hindistan’ı, kendi ülkemizde de aynı nehirde tekrar yıkanmak mümkün değil. Bu sebeple geçmiş deneyimleri incelerken günümüzün lensini kullanmalıyız. Bugün; Hindistan’daki 2020 Genel Grevi ve bu genel grevi mümkün kılan örgütlü bir işçi sınıfının varlığı, bize küçük ya da büyük bir şeyleri değiştirmek için nelere ihtiyaç olacağını gösteriyor.

Dipnotlar:

[1] Kavel Alpaslan, "Yeryüzünün en büyük grevi 'tarihin sonunda' gerçekleşiyor", Gazete Duvar, 6 Aralık 2020.

[2] Hindistan Komünist Partisi (Maoist) ile bilinen ve ismini Batı Bengal’deki Naxalbari köyünden alan köylü isyanı ve silahlı hareketi. ‘Naksalitler’ olarak da anılan gerillalar Hindistan’ın çeşitli bölgelerinde varlığını sürdürüyor.

[3] Kavel Alpaslan, "Yeryüzünün en büyük grevi 'tarihin sonunda' gerçekleşiyor", Gazete Duvar, 6 Aralık 2020.

[4] Kavel Alpaslan, "Dünyanın en büyük grevi: 'Sessizlik komplosu'nu kırmamız gerek", Gazete Duvar, 25 Aralık 2020.

Bianet / 06.04.25