21 Haziran’ı 22’sine bağlayan gece, ABD şimdiye kadarki en güçlü konvansiyonel bombalarla İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislerine saldırdı. Bu bombalar, “sığınak delici bombalar” olarak da bilinir ve yerin derinliklerindeki yer altı tesislerini yok etmek üzere tasarlanmıştır. Bu saldırılar sırasında meydana gelen patlamalar ve yangınlar sonucunda çevreye büyük miktarda radyoaktif madde salınmakta; bunun yanı sıra toksik kimyasal gazlar da atmosfere karışmaktadır.
Uranyum, doğal olarak bulunan az sayıdaki radyoaktif maddeden biridir. Radyoaktif izotopların çoğu, radyoaktif süreçlerinin ara ürünleri ya da nükleer santrallerin çalışması ve atom bombası testleri örneklerinden görüldüğü gibi, Detonasyonlarının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Uranyum, bir dizi ara adımda kurşuna dönüşür. Dünya’nın oluşumunda Uranyum-235 ve Uranyum-238 izotopları (aralarında 3 nötron farkı olan, kimyasal olarak aynı davranan) eşit şekilde dağılmıştı. Ancak U-235’in yarı ömrü U-238’e göre çok daha kısa olduğundan, günümüzde uranyum çıkarıldığında yalnızca %0,7 oranında U-235 bulunur; %99,3’ünü ise zor bölünebilen U-238 oluşturur.
Bu nedenle nükleer santrallerde kullanılmak üzere U-235 oranı %4–5’e kadar zenginleştirilmelidir. Özel uygulamalar için, örneğin araştırma reaktörlerinde, bu oran %20’nin hemen altına kadar çıkarılır. %20’nin üzerindeki oranlar yüksek zenginleştirilmiş uranyum (HEU) olarak kabul edilir. Atom bombası üretimi için ise %90 veya daha fazlası gerekir. Uranyum zenginleştirme süreci karmaşıktır ve gaz ultrasantrifüjleri olarak adlandırılan büyük geniş uzun süreçler gerektirir.
Madenlerden çıkarılan doğal uranyum ilk olarak mümkün olduğunca saf bir toz karışımına dönüştürülür (“yellow cake” – öncelikle uranyum oksit U₃O₈). Bir sonraki adımda uranyum hekzaflorür (UF₆) üretilir. Bu madde 56,5°C ve normal basınçta katı kristal yapıdan doğrudan gaz haline geçer ve bu haliyle zenginleştirme işleminde kullanılır. UF₆ radyoaktiftir, çok agresif, uçucu ve son derece zehirlidir. Eğer Donald Trump’ın “tesisler yok edildi” açıklaması doğruysa, ABD’nin İran’daki nükleer tesisleri bombalaması sırasında bu madde büyük miktarda açığa çıkmış olabilir. UF₆ solunması, nemle birleştiğinde ciddi akciğer hasarına ve ölüme yol açar.
Her iki uranyum izotopu da (U-235 ve U-238) alfa ışını yayan radyoaktif maddelerdir ve yüksek düzeyde toksiktir; yani radyoaktif özelliklerinden bağımsız olarak da kimyasal olarak zehirlidirler. Radyoaktif zararlar ve zehirlenmeler vücutta açık yaralar, soluma veya gıdalar yoluyla gerçekleşir. Burada akut (ani) zehirlenme ile kronik (uzun süreli) maruz kalmanın sonuçlarını ayırt etmek gerekir. Akut durumda ağır metal zehirlenmesi ölümcül olabilirken, kronik durumlarda vücut içindeki alfa radyasyonu kansere, böbrek ve sinir sistemi hasarlarına yol açar.
Atom patlaması, reaktör erimesi ve radyoaktif sızıntı arasındaki fark
İsrail devleti 1986 yılından beri nükleer silaha sahiptir. 2007 yılında İran’daki nükleer tesislere atom bombası atılması tehdidinde bulunmuştu. Bir atom bombasının yer üstünde patlatılması, muazzam bir basınç dalgasına, ardından bir ateş fırtınasına ve radyoaktif ışın fırtınasına neden olur; bu da patlayıcının gücüne ve nüfus yoğunluğuna bağlı olarak milyonlarca insanın bir anda yok olmasına neden olabilir. Ardından gelen süreçte, patlama bölgesi büyük ölçüde radyasyona maruz kalır ve Dünya’nın tüm biyosferine toksik maddeler ve radyoaktivite yayılır.
Buna benzer bir durum, bir nükleer santralde reaktör koruma kalkanlarının zarar gördüğü bir çekirdek erimesi durumunda da yaşanabilir. 1981 yılında İsrail, Irak’taki Osirak nükleer reaktörünü yok etmiş ve bu tür savaş suçlarından çekinmediğini göstermiştir. İran’ın tek nükleer santrali olan Buşehr’de pazar günü medya yer alan haberlere göre “şiddetli bir patlama” yaşanmıştır. Patlamanın, ABD’nin İran’daki nükleer tesislere düzenlediği saldırılardan birkaç saat sonra meydana geldiği bildirildi. Şchargh gazetesi olayı aktarırken, Fars haber ajansı da İsrail ordusunun Buşehr’deki iki hedefi vurduğunu duyurdu.¹
ABD hükümeti ve İran Atom Enerjisi Kurumu tarafından doğrulanan bilgilere göre, ABD ordusu İran’daki Natanz, Fordo ve İsfahan nükleer tesislerini bombalamıştır. Natanz ve Fordo, yer altı uranyum zenginleştirme tesisleridir. İsfahan’da ise yakıt elemanları üretimi yapılan ve uranyumun UF₆’ya dönüştürüldüğü tesisler bulunur. Rusya Devlet Başkanı Putin, bazı ülkelerin İran’a nükleer savaş başlığı temin etmeye hazır olduğunu açıkladı.² İran rejimi misilleme olarak “kirli bomba” kullanabilir – bu, uranyumla karıştırılmış konvansiyonel bir patlayıcıdır ve ciddi kimyasal ve radyoaktif kirlenmeye yol açar. “Zenginleşmemiş” U-238 ise birçok emperyalist ülke tarafından tahrip gücünü artıran DU mühimmatı (“depleted uranium”) olarak kullanılıyor, Ukrayna’ya da sevk edilmiştir.³ Irak’ta ABD ve İngiliz ordusu tarafından kullanıldığında binlerce kanser ölümüne neden olmuştur.
Küresel, mücadeleci bir barış hareketi zamanıdır. Tüm emperyalistlere karşı yönelmiş küresel bir mücadeleci barış hareketi, şimdi üçüncü bir nükleer dünya savaşına karşı aktif kitlesel direniş geliştirmelidir.
Durumun ciddiyeti hafife alınmamalı – IPPNW’den tırmanma uyarısı
13 Haziran 2025 tarihli bir basın açıklamasında Nükleer Savaşa Karşı Uluslararası Hekimler (IPPNW), tehlikeli bir tırmanış döngüsü konusunda haklı olarak uyarıyor:
“İki devlet arasındaki şiddetli çatışma, nükleer silahların kullanılma riskini barındıran bir tırmanma döngüsüne dönüşebilir. İsrail’in nükleer silahlara sahip olduğu uzun zamandır bilinen bir sırdır. IPPNW, Almanya hükümetine İsrail ve İran arasında askeri saldırıların sona erdirilmesi için baskı yapma çağrısında bulunuyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) tarafından yapılan açıklamaya göre, İsrail’in saldırdığı Natanz uranyum zenginleştirme tesisinde şu ana kadar yüksek radyasyon değerlerine rastlanmamıştır. Ancak zenginleştirilmiş, seyreltilmiş uranyum ve UF₆’nın düşen maddeler (fallout) arasında olması beklenmektedir. Atmosfere florür sızması, son derece aşındırıcı olan hidroflorik asit oluşumuna neden olur ve bu, insanlar ve çevre için büyük bir tehdit oluşturur. Tesisin yakınındaki en yakın İran kenti yaklaşık 65 kilometre mesafededir.”⁴
Bu noktada yalnızca Almanya hükümetine yapılan çağrılar yeterli değildir, çünkü Almanya, Gazze’de faşist İsrail hükümetinin yürüttüğü soykırım ve ekolojik yıkıma en fazla silah sağlayan ülkelerden biridir. İnsanların ve doğanın kimyasal ve nükleer kirlenmesi – sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel etkilerle birlikte – bu adaletsiz emperyalist savaşın dehşet verici bir yönüdür. Önde gelen Avrupa emperyalistleri de kendi çıkarlarını gerçekleştirmek adına bu savaşa dahil olmaktadır.
Şimdi, tüm nükleer, biyolojik ve kimyasal (ABC) silahların yasaklanması ve imha edilmesi talebini sokaklara taşıma zamanıdır. Aynı zamanda Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılmasının 80. yıldönümü, dünya barışı ve çevre tahribatına karşı küresel bir eylem günü haline gelmelidir!
Çeviri: Kızıl Bayrak
Dr. Günther Bittel -Rote Fahne/ 25.06.25