Sarayın Hazine Bakanı Şimşek emperyalistlerden para dileniyor

“Faiz lobisinin” önemsediği şey “sermaye için güvenli ortam” sağlanmasıdır. Belli ki, mafyatik yöntemlerle ülke yöneten AKP-MHP rejimini pek “güvenli” bulmuyorlar. Bunun için anca ortalamanın iki katına yakın bir faiz oranıyla borç para veriyorlar.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 09 Mayıs 2025
  • 14:30

AKP-MHP rejimi işçilerin, emekçilerin, emeklilerin maaş ya da sosyal hakları söz konusu olduğunda “para yok, nereden para bulalım” türünden söylemlere sarılan pişkin bir tutum takınır. Ancak konu kapitalistlere “teşvik” dağıtmak ya da “beşli çete” türünden yandaş tekellere “vergi affı” söz konusu olduğunda, sırıtkan pozlarla “bonkörlük” gösterisi yapar AKP şefleri.  

Saray rejiminin sermaye sınıfının çıkarlarını korumak için sergilediği pervasızlık, önceki hükümetleri fersah fersah geride bırakmıştır. Bu dikta rejim, uzun süreden beri işçi sınıfının örgütlü mücadelesinin basıncını hissetmediği için saldırganlıkta ne sınır ne ölçü tanıyor. Nitekim kapitalistlere transfer ettiği devasa kaynakları her zaman emekçilerden tahsil etti/ediyor. Sömürücü/asalak sınıflara servet transferi yapmak için “emekçileri soyan hırsız” rolüne sımsıkı sarılan AKP-MHP koalisyonu, kendi bekası için de devasa kaynaklar kullanıyor. Zira bu derece çeteleşmiş rejimlerin bekası için büyük kaynakların yağmalanması şart. Rejimin “Mala çökme” diye tanımlanan gasp olaylarına bu kadar sık başvurması tesadüf değil.

AKP-MHP örneğinde olduğu gibi, toplumsal meşruiyetini yitiren rejimler, yağmanın yanı sıra, ancak bütün yasa ve kuralları ayaklar altına alan kaba bir zorbalıkla ayakta kalabilir. Bu siyasi kriz hali ise gerisin geri ekonomik ve toplumsal krizleri de tetikliyor. Bu bağlamda 19 Mart darbesine bakıldığında, siyasal olduğu kadar ekonomik maliyeti de yüksek bir teşebbüs olduğu görülüyor. Beka derdine düşen Erdoğan’la müritlerinin giriştiği saldırının maliyetinin şimdiden 55 milyar doları aştığı tahmin ediliyor. Ekonomistler, bugüne kadar olanlara “öncü depremler” diyor. Yani asıl büyük deprem ve ondan sonra gelecek artçıların yaratacağı yıkımlar henüz hissedilmedi.

Emekçilerin sefaleti umurlarında değil

Saray rejiminin ekonomik politikalarının uygulayıcısı Mehmet Şimşek, icraatlarıyla sefaletin derin kuyularına ittiği on milyonlarca emekçiyi umursamıyor. Rejimin bekası için gerçekleştirdikleri 19 Mart darbesinin ekonomide yarattığı sarsıntıyı kontrol altında tutabilmek için harcadıkları kaynakları da emekçilerden toplamaya çalışacaklar. Öte yandan boşalttıkları kasaları doldurmak için “sıcak paraya” da ihtiyaçları var. Bunun için Mehmet Şimşek elinde çantasıyla dört dönmeye başladı. İMF, Dünya Bankası, Amerika Hazine Bakanlığı, Londra’daki tefeciler… çalmadık kapı bırakmayan Şimşek halen o çantayı doldurabilmiş değil.

Uluslararası mali oligarşi, Londra tefecileri gibi Emperyalist-Kapitalizm etkili temsilcileriyle “sıcak ilişkiler” kuran Şimşek, onlarla sırıtarak pozlar verse de Erdoğan rejiminin yaralarına merhem olabilecek miktarda parayı tedarik edemedi. Söylendiğine göre 4 yıla yayılacak biçimde 40 milyar dolarlık “yatırım sözü” aldı. Oysa bu kadarı 19 Mart’tan bu yana harcanan 55 milyar doları bile telafi etmiyor. Kaldı ki, vaatler tutulsa bile, 4 yılda gelecek para “yatırım” alanında harcanacağı için, beklentilere karşılık vermiyor.

Emekçileri umursamayan, “yerli” ve uluslararası tekelleri memnun eden icraatlara imza atan Erdoğan rejiminin sıcak para bulamaması rejimin artan zorbalık politikalarından gelmiyor. İddia edildiğinin aksine baskının artması, insan hakları ihlalleri, demokratik hakların gaspı, hukukun ayaklar altına alınması gibi icraatlar mali oligarşinin kodamanlarını zerre kadar ilgilendirmez. Nitekim faşist askeri cuntaların neredeyse tümü mali oligarşiden destek almıştır.  Örneğin 12 Eylül 1980 faşist darbesinin başını çeken diktatör Kenan Evren’de bu tür desteklerden fazlasıyla nasiplenmiştir.

"Faiz lobisinin” önemsediği şey “sermaye için güvenli ortam” sağlanmasıdır. Belli ki, mafyatik yöntemlerle ülke yöneten AKP-MHP rejimini pek “güvenli” bulmuyorlar. Bunun için anca ortalamanın iki katına yakın bir faiz oranıyla borç para veriyorlar. Rejim, o yüksek faizleri “sarayın itibarından” tasarruf yaparak ödemiyor elbet. Tam tersi oluyor: Saray’da sefahat ölçü/sınır tanımadan devam ediyor. Ama aynı zamanda işçilerin/emekçilerin boğazını daha bir sıkıyorlar. Asgari ücret çoktan açlık sınırının altına düşürülmüş, emekliler yarı aç yarı tok bir yaşama mahkûm edilmiş durumda.    

Faturayı ödemek ya da mücadele

Küresel mali oligarşi ile sıkı işbirliği yapan Mehmet Şimşek, dikta rejimin başı Erdoğan’ın devirdiği çamları yerine dikip yüksek faizle para bulduğunda “müjdeyi” veriyor: Türkiye’ye çok ilgi var. ABD ile her alanda stratejik işbirliğini geliştiriyoruz. Yabancı sermaye yatırımları artacak vb…”

Trump yönetiminin sözcüleri tarafından yapılan açıklamalar, Erdoğan rejimine vaat edilen paranın koşullara bağlandığına işaret ediyor. Filistin’den Lübnan’a, Yemen’den Suriye’ye Ortadoğu halklarına kan kusturan ABD emperyalizmi, her suça Ankara’daki işbirlikçi rejimin de katılmasını şart koşuyor. Şu ana kadar ABD ile suç ortaklığına hevesle katılan Erdoğan rejiminden, İsrail’in çıkarları için İran’a karşı koç başı olması da isteniyor. Şimşek’le görüşen Amerikalı mevkidaşı da Trump yönetiminin bu yöndeki talebini yineledi. Para bulup bulmamasından bağımsız olarak, görüldüğü üzere Erdoğan rejimi ateşle onuyor. Zira ABD-İsrail ikilisi için komşu İran’la karşı karşıya gelmek, sadece Türkiye’nin değil bölgenin tüm halklarının da sırtından hançerlenmesi anlamına gelecektir. 

Hal böyleyken Şimşek de mensubu olduğu saray rejimi de o kadar pişkin ki, emekçilerin sefaletini daha da derinleştiren, hatta ülkeyi ateşe atabilecek icraatlar “millete müjde” diye sunuyor, iki de bir “enflasyon düşecek” yalanını tekrarlıyorlar. Bu kadar küstah ve riyakâr vaazlara emekçilerin inanması için bir neden kalmamıştır.

 Açıklamaları ister Erdoğan rejiminin “yalan aparatı” TÜİK ister faiz lobilerinin “muteber” figürü Şimşek yapsın, inanan pek kimse kalmadı. Emekçiler, hayatta kalma mücadelesi verirken, gidişatın vahametini yaşayarak zaten görüyorlar.

Vurgulamak gerekiyor ki, bu aşamadan sonra yalanlara itibar etmemek, gerçeklerin farkında olmak, bir şey değiştirmiyor. Artık önemli olan, buna uygun politik bir tutum geliştirmektir. Vahim gidişata emekçiler lehine müdahale etmektir. İşçi sınıfı ile tüm emekçi kesimlerin birleşik, örgütlü, meşru/militan mücadeleyi yükseltmesi, saray rejiminin dayattığı onur kırıcı sefalet zincirlerini kırmanın yegâne yoludur.