Hindistan-Pakistan çatışması…

Sömürgecilikten günümüze Keşmir “sorunu”

Keşmir, bugün yalnızca iki nükleer gücün karşı karşıya geldiği bir çatışma alanı değil, aynı zamanda halkların kendi kaderini tayin hakkı ile sermaye merkezli jeopolitik çıkarların karşı karşıya geldiği bir sınıflar mücadelesi alanıdır. Sorunun gerçek çözümü ne uluslararası diplomasiyle ne de milliyetçi devlet politikalarıyla sağlanabilir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 08 Mayıs 2025
  • 12:30

Geçmişten günümüze Keşmir, Pakistan ile Hindistan arasında bir sorunlar yumağı olagelmiştir. Yüz yılı aşkın bir süredir Güney Asya'nın en derin fay hatlarından birini oluşturan Keşmir sorunu, bugün hâlâ dünya üzerindeki en uzun süreli ulusal meselelerden biri olmaya devam etmektedir.

İki nükleer güç olan Hindistan ve Pakistan Keşmir üzerinden yeniden dalaşmaya başladılar. 22 Nisan'da Keşmir'de gerçekleştirilen bir saldırı çatışmaların fitilini ateşledi. Hindistan, söz konusu saldırıda 26 turistin hayatını kaybetmesinden Pakistan destekli ayrılıkçı militanları sorumlu tuttu.

Yaşananların ardından Hindistan Salı'yı Çarşamba'ya bağlayan gecede (6-7 Nisan)  hem Pakistan topraklarına hem de Keşmir’in Pakistan kontrolündeki bölgesine toplam dokuz noktaya hava saldırısı düzenledi. Ancak Pakistan ordusu, Hindistan’ın yalnızca üç hedefi vurduğunu bildirdi ve saldırılarda 26 kişinin öldüğünü, 46 kişinin de yaralandığını açıkladı. Pakistan bu saldırılara misilleme yaparak Hindistan’a ait çeşitli altyapı noktalarını hedef aldı. Ayrıca Pakistan güçleri, Hindistan’a ait beş savaş uçağı ile bir insansız hava aracını düşürdüklerini iddia etti. Artan gerilim üzerine Pakistan, Ulusal Güvenlik Komitesi’ni Çarşamba sabahı (7 Mayıs) olağanüstü toplama kararı aldı. Tüm dünyayı endişelendiren gelişmeler yakından takip ediliyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, yaşananlardan duyduğu “derin endişeyi” dile getirerek taraflara “itidal” çağrısı yaptı. BM'den yapılan açıklamada, “Dünya yeni bir Hindistan-Pakistan savaşını kaldıramaz” ifadelerine yer verildi. Gerginlik devam ediyor.

Sorunun tarihsel arka planı

1846 Amritsar Antlaşması’yla fiilen İngiliz sömürge sistemine entegre edilen bu dağlık bölge, 1947’de İngilizlerin çekilmesi sonrası başlayan Hindistan-Pakistan çekişmesinin ve emperyalist müdahalelerin odağı haline gelmiştir. Keşmir, bugün yalnızca iki nükleer gücün karşı karşıya geldiği bir çatışma alanı değil, aynı zamanda halkların kendi kaderini tayin hakkı ile sermaye merkezli jeopolitik çıkarların karşı karşıya geldiği bir sınıflar mücadelesi alanıdır. Sorunun gerçek çözümü ne uluslararası diplomasiyle ne de milliyetçi devlet politikalarıyla sağlanabilir.

Keşmir’in bugünkü sorunlu yapısı, İngiliz emperyalizminin Güney Asya’da uyguladığı klasik “böl, parçala ve yönet” stratejisinin ürünüdür. 1846 yılında, İngiltere’nin Pencap’ı ilhak etmesinin ardından, Keşmir bölgesi Amritsar Antlaşması ile Dogra Hanedanı’na satıldı. Bu durum, bölgenin doğrudan İngiliz kontrolüne girmemiş gibi görünmesini sağladıysa da Keşmir, 101 yıl boyunca (1846–1947) fiilen İngiltere'nin egemenliğinde, yerel işbirlikçiler eliyle yönetildi.

Keşmir’in halk yapısı büyük ölçüde Müslüman olmasına rağmen, bölgeyi yöneten Dogra Hanedanı Hindu idi. Bu, İngilizler açısından hem bir tampon bölge yaratmak hem de ileride oluşabilecek halk hareketlerini bastırmak açısından elverişliydi. Britanya, Hindistan alt kıtasında doğrudan sömürge yönetimini yerel elitler aracılığıyla pekiştirirken, Keşmir’i de bu kapsamda konumlandırdı.

101 yıllık doğrudan sömürgeciliğin ardından İngilizler 1947’de Güney Asya’dan çekilirken bölgeyi dini temelde böldüler. Hindu çoğunluklu Hindistan ve Müslüman çoğunluklu Pakistan olarak iki ayrı devlet kuruldu. Ancak, 560 civarında prenslik statüsündeki bölge kendi tercihine göre hangi devlete katılacağına karar verecekti. Keşmir’in nüfusu Müslüman çoğunluklu olmasına rağmen Keşmir Kralı Maharaja Hari Singh bir Hindu idi ve “tarafsız” kalmak istedi. Ancak Pakistan destekli kabile birliklerinin Keşmir’e girmesiyle beraber, Singh Hindistan'dan askeri yardım talep etti ve 26 Ekim 1947'de Hindistan’a katılım belgesini imzaladı. Bu olay, Birinci Keşmir Savaşı’nı (1947–1948) başlattı ve BM müdahalesiyle bölge fiilen ikiye bölündü. Hindistan’ın yönettiği Cammu ve Keşmir ile Pakistan’ın yönettiği Azad Keşmir.

Bu bölünmenin üzerinden geçen 77 yılda Keşmir dört büyük savaşa sahne oldu.

Birinci Keşmir Savaşı (1947-1948): BM’nin müdahalesi ile sona erdi, fiili bölünme gerçekleşti.

İkinci Keşmir Savaşı (1965), Pakistan’ın gerilla taktikleriyle bölgeyi ele geçirme çabası çatışmaları yeniden alevlendirdi.

Üçüncü Savaş (1971), aslen Bangladeş’in bağımsızlık savaşı olmasına rağmen, Hindistan-Pakistan gerilimini doğrudan etkiledi.

Kargil Savaşı (1999): Pakistan askerlerinin Hindistan kontrolündeki bölgelere sızması üzerine çıkan çatışma, iki nükleer gücün doğrudan savaşa çok yaklaştığı anlardan biri olarak kayıtlara geçti.

2025 yılı itibarıyla, Hindistan’ın Cammu-Keşmir bölgesinde 22 Nisan’da gerçekleşen ve 26 sivilin yaşamını yitirdiği saldırı sonrası bölge yeniden sıcak çatışmalara sahne oldu. Hindistan “Sindoor Operasyonu” kapsamında Pakistan topraklarına füze saldırısı düzenledi; Pakistan karşılık verdi. İki ülkenin savaş uçakları sınır boyunca konuşlandırıldı. Bu gelişmeler, Keşmir sorununun artık sadece bölgesel bir mesele değil, küresel bir savaş riskine dönüştüğünü göstermektedir.

***

Ulusal sorun, ayrı devlet kurma hakkı da dahil, ezilen ulusların kendi kaderini tayin etmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Lenin, “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, ezilen ulusların emperyalist zincirlerden kurtulmasının önünü açan temel bir demokratik ilkedir” der

Bu çerçevede Keşmir temel özellikleriyle klasik bir ulusal sorun örneği teşkil etmektedir.

Keşmir halkı hem Hindistan hem de Pakistan tarafından baskı altında tutulmakta ve en temel demokratik haklardan yoksun bırakılmaktadır.

Hindistan 2019’da Keşmir’in anayasal özerkliğini kaldırarak bölgeyi fiilen işgal altına aldı. Pakistan ise Keşmir’i kendi siyasal ajandasına entegre etmeye çalışmaktadır.

Manipüle edilen kitle hareketleriyle bölgedeki halk ayaklanmaları sıklıkla dini-milliyetçi gruplar ya da devletler tarafından yönlendirilmekte, bağımsız halk iradesi engellenmektedir.

Ekonomik sömürü Keşmir’in doğal kaynakları (özellikle su) Hindistan tarafından baskı aracı olarak kullanılmakta; örneğin İndus Suları Anlaşması’nın askıya alınması Pakistan’ın tarım temelli ekonomisini tehdit etmektedir.

Günümüz emperyalist düzeninde, ulusal sorunlar bir çözüme değil, daimi çatışmalara vesile edilmektedir. Hindistan’da yükselen Hindutva ideolojisi, Müslüman kimliğine karşı sistematik baskı politikalarını meşrulaştırmakta; Pakistan ise “güvenlik” refleksleriyle halkın taleplerini bastırmaktadır. Her iki devlet de Keşmir sorununu milliyetçi duygular üzerinden iç politikalarını tahkim etmek için kullanmaktadır. Ne Hindistan’ın “sekülerliği”, ne Pakistan’ın “Din kardeşliği” Keşmir halkının iradesini tanımaya yanaşmaktadır.

Birleşmiş Milletler’in 1948’de önerdiği referandum halen yapılmamış; halkın kendi geleceğine karar verme hakkı sistemli biçimde engellenmektedir. Bu durum yalnızca Hindistan-Pakistan milliyetçiliğinin değil, aynı zamanda emperyalist kurumların çifte standartlı yaklaşımının da bir göstergesidir.

Sovyet deneyimi ve ulusal sorun

Tarihte ulusal sorunların kalıcı çözüme kavuşturulabildiği tek model Sovyetler Birliği’nde görülmüştür. Başka ülkelerde başaralı olan çözümler de bu modeli örnek almıştır.

SSCB, farklı etnik, dini ve dilsel yapılardan oluşan bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği idi. Diğer bir deyişle mozaiği olarak, ulusların kendi kaderini tayin hakkını anayasal güvenceye almış; halkların kardeşliğini sosyalist inşa temelinde birleştirmeye çalışmıştır. Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Orta Asya cumhuriyetleri ve Baltık ülkeleri bir arada yaşayabilmiş; ulusal sorunlar devrimci zeminde çözülmüştür.

Bugün Rusya Federasyonu’nun bir Federasyon olması da o miras sayesinde mümkün olmaktadır.

Keşmir meselesi ise, artık yalnızca bir toprak ya da sınır sorunu değil; emperyalist çağda burjuva devletlerin çözmekten aciz olduğu, ancak devrimle çözülebilecek bir sorunudur. Emperyalizm çağında ulusal sorunlar, ancak ezilen halkların birleşik devrimci mücadelesiyle, işçilerin ve ezilen halkların enternasyonal dayanışmasıyla çözülebilir.

Keşmir halkının özgürlüğü ne Hindistan bayrağı altında ne de Pakistan’ın “kurtarıcı” iddialarıyla mümkündür.