ABD Başkanı Donald Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski arasında Beyaz Saray'da kameraların karşısında gerçekleşen ve diplomasi tarihine geçecek cinsten olan tartışma bütün dünyada olduğu gibi Arap dünyasında da çok fazla dikkat çekti. Kimi yazarlar bazı Arap liderlerin Trump'ın bu çıkışları yüzünden onunla görüşme konusunda çekimser kaldıkları görüşünde. Ancak özellikle Trump'ın Filistinlileri Gazze'den tehcir etme planı karşısında verilen tepkiyi yeterli görmeyen yazarlar, Arap yöneticilerin Zelenski’yi örnek alması gerektiğine dikkat çekti.
Türkiye’de son dönemlerde Kürt Sorunu konusundaki gelişmeler de Arap gazetelerinin bir başka gündem başlığıydı. Abdullah Öcalan’ın PKK’ya yaptığı silah bırakma çağrısı ve örgütün buna verdiği olumlu tepki Arap gazetelerinde geniş bir biçimde yer aldı.
'Arap liderler Zelenski'yi örnek almalı'
ABD Başkanı Donald Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski arasında Beyaz Saray'daki sözlü tartışma geniş yankı uyandırdı ve farklı tepkilere yol açtı. Özellikle Avrupa ülkelerinde. Çünkü Ukrayna'daki savaş konusundaki gelişmelerden ve ABD'nin Kiev'e destek konusundaki tutumundan diğer ülkelere nazaran daha fazla kaygı duyuyorlar. Avrupa'daki bu etkileşime karşılık Arap başkentlerinde tam bir sessizlik hakimdi. Trump ile Zelenski arasında yaşananlara ilişkin hiçbir Arap ülkesinden herhangi bir açıklama veya yorum gelmedi. Elbette toplantının taraflarının Arap olmadığı, konunun Avrupa, Kiev ve Washington'ı ilgilendirdiği doğru. Ancak, kavganın ve sözlü atışmaların Ukrayna meselesiyle sınırlı olmadığı, Trump'ın dünyaya bakış açısını ve herhangi bir dış konuya yaklaşım mantığını açıkça yansıttığı da kesin.
Trump'ın cüreti, hatta küstahlığı, biz Arapların net ve gerçek pozisyonlar benimsemekte gerçek bir sorun yaşadığımızı ortaya koyuyor. Belki de bu sorunun özü, Arap ülkelerinin çoğunda iktidara halk desteğinin olmamasıdır. Ve seçkinler ile yöneticiler, halk ile kamuoyu arasındaki derin uçurumdur. Ama ne yazık ki liderlerle halklar arasındaki mesafenin az olduğu, pozisyonların tutarlı olduğu konularda bile hükümetler ve resmi çevreler, Donald Trump gibi birinin kibriyle baş etmek için halk desteğine güvenmiyor veya buna yaslanmıyorlar. Onlar çözümü, Zelenski'nin yaptığı gibi, onunla yüzleşmek ve ona sert ve güçlü bir şekilde karşılık vermek yerine, onunla görüşmemekte buluyorlar. Trump'a, krizi ilk başlatan ve Ukrayna'yı Rusya'yı kışkırtmaya teşvik edenin Washington olduğunu söylemese de, Zelenski'nin performansı, konuşmaları ve beden dili, çoğu Arap siyasetçi tarafından incelenmesi ve örnek alınması gereken bir modeldir. (Sameh Raşid / El Arabi El Cedid Gazetesi)
'Arap liderlerinin çıkarması gereken dersler'
Ukrayna lideri Zelenski'yi Beyaz Saray'a çağırıp, onu daha önce görüştüğü Arap liderler gibi azarlamayı düşünen Trump'ın aklına Zelenski'nin ona karşılık vereceği, televizyon kameraları önünde onunla sözlü bir münakaşaya gireceği, özür dilemeyi kesinlikle reddedeceği ve Rusya'ya karşı savaşta Ukrayna tarafına maddi ve askeri destek karşılığında Ukrayna'nın nadir minerallerinden pay almasını öngören ticaret antlaşmasını imzalamadan derhal ABD'yi terk edeceği hiç gelmemişti.
Arap 'liderlerinin', Beyaz Saray'da ilk kez yaşanan ve kaçınılmaz olarak küresel siyasi tarihe geçecek olan bu çatışmadan öğrenebilecekleri üç önemli ders var:
Birincisi, korku yüzünden Amerikan yönetiminin ayaklarına kapanmak bir diplomasi veya özdenetim biçimi değildir. Özellikle bu Amerikan liderliği kibirli ve 'sokakvari' olduğunda, tıpkı Başkan Trump ve ondan önce George W. Bush'un durumunda olduğu gibi, -ikisi de 'Cumhuriyetçi'- güç dengelerindeki farklılığa rağmen, sadece daha fazla küstahlığa, hakarete ve şantaja yol açıyor.
İkinci olarak, Amerika'dan askeri olsun, maddi olsun, yardım elde etmek isteyen herkes, boyun eğmeyi, aşağılanmayı, haysiyeti ve güvenliği açısından ağır bir bedel ödemeyi ve karşılığında büyük tavizler vermeyi göze almalıdır.
Üçüncüsü ise, Batı dünyasına liderlik eden bir Amerikan başkanı karşısında, Ukrayna başkanına destek amacıyla Avrupa'nın verdiği hızlı ve herkesin katılımıyla verilen tepkiden ders çıkarmaktır. (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)
'ABD için çıkarları her şeyin üstündedir'
Amerika, bu savaşı başlatmakta çıkarı olduğunda Ukrayna'yı kendi sahası yaptı. Zelenski'yi destekledi ve ona para, silah, istihbarat bilgisi ve iletişim ağları sağladı. Kendi çıkarları, ekonomisi, açgözlülüğü ve hırsı için yaptı bunu. Ukrayna şehirlerinin yok edilmesi, halkının öldürülmesi, ordusunun dağıtılması ve ekonomisinin çökertilmesi önemli değildi. Zira Sermaye merhamet bilmez ve insan hayatına değer vermez. Önemli olan Ukrayna, halkı ve ordusundan daha çok Amerika'nın çıkarlarıdır. Bu savaşı durdurmanın kendi çıkarı için daha iyi olduğu ortaya çıktığında da, Zelenski bunu tartışmamalı, itiraz etmemeli hatta bir görüş belirtmemelidir. Bilakis, bu savaşı başlatmak için Amerika'dan aldığı bütün parayı geri ödemesi gereken 'itaatkar bir çocuk' gibi davranmalıdır. Ve bu ödeme, ülkesinin kıymetli ve nadir minerallerine ABD'nin el koymasıyla yapılacaktı.
ABD Başkanı ve Başkan Yardımcısının Ukrayna Devlet Başkanını aşağılayıp daha sonra sınır dışı etmelerine ilişkin uluslararası ilişkilerdeki bu şok edici sahneler, Amerika'nın çıkarlarının her şeyden önce geldiğini ve onun hiçbir müttefikinin olmadığını net olarak ortaya koymaktadır.
Amerika, Ukrayna savaşında yenildi, işte bu nedenle cebiyle düşünen ve aklıyla düşünemeyen Trump, kayıpları azaltmak için Rusya ile istemeyerek de olsa, uzlaşma yoluna başvurdu. Bunda en büyük pay sahibi olan da, Zelenski'nin pervasızlığı, Amerika ve diğer Avrupa ülkelerinin elinde 'kukla' rolünü kabullenen Zelenski'dedir. (Rasim Obaydat / Filistin El Kuds Gazetesi)
'Öcalan'ın çağrısı Suriye ve Irak Kürtleri'ni nasıl etkileyecek?'
Öcalan'ın çağrısı, onun alışılagelmiş Marksist düşünceden uzaklaştığını gösteren önemli bir düşünsel değişimi temsil ediyor. Bu çağrı devlete yönelik değil, aksine öncelikle örgütün konferansını toplaması, kendini feshetmesi ve topluma entegre olması amacıyla yapılmıştır. Öcalan, Kürtler için ayrılıkçı bir yapı kurma düşüncesinden de vazgeçmiş. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye yönelik övgü dolu sözleri de dikkat çekici.
Öcalan'ın attığı bu adım, binlerce Kürt ve Türk'ün hayatına mal olan ve Türkiye'nin son yıllarda siyasi ve ekonomik koşullarını olumsuz etkileyen şiddetli etnik çatışmaların ortasına sürükleyen Kürt Sorununun çözümünde ileri bir aşamayı temsil ediyor.
Cezaevinde kaldığı yıllarda yaptığı değerlendirmeler sonucunda, isyanın tam bir tıkanıklıkla karşı karşıya olduğu, daha fazla kayba neden olacak bir yola girdiği, Türkiye'de kazanılan özgürlük ve demokrasinin daha da güçlendirilebileceği ve böylece Kürtlerin silaha başvurmadan taleplerini elde edebilecekleri sonucuna varmıştır.
Öcalan’ın çağrısının Irak’ta Kandil’deki Kürtler ve Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri (SDG) üzerinde de etkili olacağı şüphesizdir.
PKK'nin silah bırakması durumunda ABD yönetiminin nasıl bir tepki vereceği henüz bilinmiyor. SDG'nin nasıl tepki vereceği de. Ama Suriye Kürtleri, Türkiye ve yeni Suriye hükümeti karşısında mutlaka zayıflayacak ve taviz vermek zorunda kalacaklardır. Irak'taki Kandil Kürtleri tek başlarına ayakta kalamayacaklar ve mutlaka barış sürecine dahil olmak zorundadırlar. (BAE El Khaleej Gazetesi)
'Bölge için büyük fırsat'
Kürtlerle kapsamlı bir barış süreci Türkiye'nin Batı nezdindeki itibarını artıracaktır. Zira bölgenin istikrarı Avrupalılar ve ABD'nin de çıkarınadır çünkü yıllar boyunca bölgeye büyük siyasi, mali ve askeri sermaye akmıştır. Türkler ve Kürtler arasında kalıcı bir barış, bölgedeki aktörler ağı arasındaki karmaşık güvenlik dinamiklerini çözecek, aynı zamanda sınır ötesi çatışmaları, şiddet içeren radikalizmi, nüfusun yer değiştirmesini (mülteciler dahil) ve ekonomik ortaklığa yönelik engelleri azaltacaktır. Batı'nın aradığı da tam olarak budur. Buna karşılık Batı, bölgesel paydaşlar arasında daha derin ve daha kurumsal bir diyaloğu teşvik etmek için çoklu nüfuzunu kullanarak olumlu bir etki yaratabilir. Neyse ki Başkan Trump liderliğindeki yeni ABD yönetimi bölgede barış ve ekonomik ortaklık çağrısında bulunuyordu. Dolayısıyla Suriye'deki ABD askeri varlığının azaltılmasının önünü açabilecek bir Kürt-Türk barış sürecini memnuniyetle karşılaması muhtemel.
Türk-Kürt barış süreci, Türk liderlerin Türkiye içinde ve Türkiye dışında Kürt meselesini giderek daha geniş kapsamlı ele alıp kapsamlı politikalar benimsemeleri için eşsiz bir fırsatı sunuyor. Bölgedeki Kürt liderler de bu girişimi benimseyip, bunu kalıcı barış için bir yol haritasına dönüştürebilirler. (Dilaver Alaeddin / Suudi Şark'ul Evsat Gazetesi)
(DIŞ HABERLER SERVİSİ)
Gazete Duvar / 04.03.25