ABD Başkanı Donald Trump’ın Körfez üçlüsünden kaldırdığı 4 trilyon dolarlık anlaşma paketleri ve yatırım taahhütlerinin stratejik ve politik çerçevesi nedir? Her şeyden önce Trump, küresel güneyden gelen meydan okumalarına yanıt arayan ve Çin karşısında gedikleri çoğalan Amerikan hegemonyasını ihya ediyor, ‘Önce Amerika’ söylemini taçlandırıyor ve bölgenin İran’la savaş korkusunu paraya tahvil ediyor. Bölünmüş küresel düzende üç ülkeden milyon deve yüküyle para kaldırmak belli ki basit köle-efendi ya da sömürge-sömürgeci ilişkisinden öteye hegemonyanın kurduğu mutlak bağımlılığı kısmen çift yönlü hale getiriyor. Belki bu noktada durup, Trump’ın Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni kapsayan turuna başlamadan önce İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile neden papaz olduğunu irdelemek gerekiyor. Kendileri Kudüs’ü Yahudi devletinin bölünmez başkenti olarak tanıyıp elçiliği buraya taşımak, işgal altındaki Golan Tepeleri’nin ilhakını tanımak ve Abraham Anlaşmaları ile dört Arap ülkesini Tel Aviv’le kucaklaştırmak dahil İsrail’e üstün hizmetleriyle övünüyor. Ayrıca Gazze’deki soykırımın finansörü ve tedarikçisi. Fakat İsrail’in dümenindeki dinci-faşist koalisyonun öncelikleriyle gezinin hedefleri arasındaki çelişkiler arasında sıkışıp kalmaktansa Netanyahu’yu İran, Yemen, Gazze ve Suriye’de biraz germeyi tercih etti. Körfez ülkeleri yeni teknolojiler için çekim merkezi olmayı düşlerken savaşları uzaklaştıracak ortaklıklar arıyor. Fars’ın usta müzakerecileri de bu ambiyansa uygun olarak Trump yönetimine yaptırımların kaldırılmasına karşılık uranyum zenginleştirmeyi sınırlamayı öngören bir anlaşmanın ucunda İran’ın trilyon dolarlık bakir yatırım alanlarının açılacağı mesajını verdi. Bu, İsrail’in Amerikan güvencesiyle İran’a saldırma planını bertaraf etmeyi gerektiriyor.Trump oyunun kurallarını gayet iyi kavradığından Netanyahu’nun önüne bazı sınırlar koyma gereği duydu. İran’a saldırı planı için destek isteyen Netanyahu’yu ‘önce müzakere’ diyerek tersledi. Netanyahu’yla İran’a saldırı planlarını koordine ederek arkasından iş çeviren Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Walt’u da kovdu. Bunun yanı sıra Yemen’de Husilerle ateşkese giderken İsrail’i buna dahil etmedi. Husilerin Gazze’deki soykırım savaşını durduruncaya kadar İsrail’i hedef alma kararlılığı dikkate alındığında bu sıra dışı bir tercih.
***
Netanyahu, ABD’nin Suriye siyasetini de yönlendirmeye çalışıyordu. Suriye’yi savunmasız bırakmak, ülkenin güneyini tampon bölgeye çevirmek, müdahale gerekçesi yaratabilmek için Dürzilere ‘koruma’ sunmak, rejim devrilinceye kadar desteklediği HTŞ yönetimine terörist muamelesi yapmak, bu ülkenin hava sahasını her tür operasyon için ‘açık koridor’ ya da ‘özgür gökyüzü’ olarak tutmak ve hedeflerini sıkıntıya sokacağı düşüncesiyle Türkiye’nin üs edinme planlarını bozmak gibi politikalar da belirledi. Bu tür öncelikler için Trump’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oyununa ortak olmaması, Şam’la angajmanı geciktirmesi, yaptırımları kaldırmamasını bekliyordu. Trump ise Suriye’de Türkiye-İsrail gerilimini Amerikan çıkarlarına uygun görmedi, tarafları Bakü üzerinden görüşmeye oturttu. Körfez gezisi sırasında da “Yaptırımlar olduğu sürece Suriye başaramaz” diyen Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve Erdoğan’ın telkinleriyle yaptırımları kaldıracağını duyurup Ebu Muhammed el Colani ile görüştü. Böylece Netanyahu’yu bir kez daha şaşırttı. Trump gezi öncesi Suudilerle stratejik ortaklık anlaşmasını İsrail olmadan ilerleteceği sinyalini de verdi. Çünkü Suudiler, Abraham Anlaşması için Gazze’de ateşkes ve Filistin devleti konusunda güvence beklerken Netanyahu buna yanaşmıyordu. Bunun üzerine Trump ilk bölge turuna İsrail’i dahil etmeyerek mesafesini koydu. Netanyahu ile arasında oluşan çatlaklar ABD’nin İsrail’e desteğinde temel bir değişikliği gerektirmese de 4 trilyon dolarlık şovun planlandığı gibi gitmesine yaradı.
***
Körfez medyası Amerikan şirketleriyle yapılan anlaşmalara teknoloji transferi açısından çok büyük anlamlar yüklüyor ve Arapların vermek kadar almayı da öğrendiği övgüsünü diziyor. Fakat anlaşmaların siyasal çerçevesi farklı bir yere bakmayı gerektiriyor. Eskiden İran’a karşı Amerikan koruması bağımlılık ilişkisindeki ana denklem olarak görülürdü. Mesela Suudiler Amerikan yönetimine Orta Doğu’daki sorunlardan kurtulmak için İran’ı kastederek “Yılanın başının ezilmesi gerekiyor” derdi. Bunu İsrail-Amerikan ikilisi yapacaksa canlarına minnetti. Yemen savaşına kadar bu böyleydi. 2015 sonrası Amerikan koruması Yemen’deki Husilere karşı bile işe yaramayınca Suudiler, Irak ve Çin’in yardımıyla Tahran’la ilişkileri normalleştirme yoluna gitti. İran’la savaşın Amerikan üslerinin bulunduğu bölge ülkelerini yakacağı öngörüsünden hareketle çatışma ve istikrarsızlık Vizyon 2030 rüyasının kabusa dönmemesi için aranan son şey haline geldi. Komşular geçen yıl İran ile İsrail arasında misilleme saldırıları olurken de Tahran’la diplomatik temasları hızlandırdı. İran’a “Saldırı planlarında biz yokuz” güvencesi verildi. Gazze’deki soykırım karşısında takındıkları tutumda görüldüğü üzere İsrail’i kızdırmaktan kaçındıkları gibi İran’la hesaplaşmada da gümbürtüye gitmek istemiyorlar. İran’la çatışmanın Tahran’ı hızlıca nükleer silah edinmeye iteceği korkusu da var. O yüzden eskiden farklı olarak Körfez şeyhleri hem İran’ın nükleer programlarının sınırlandırılmasını hem de İsrail’in dizginlenmesini bekliyor. Bunun yanı sıra İran’ı topraklarından kovmuş, Hizbullah’ın ikmal hatlarını kesmiş yeni Suriye’nin desteklenmesi ve İsrail’le barışık olarak yoluna devam etmesini teşvik ediyorlar. Gazze’de Hamas’ın yok edilmesi, Lübnan’da Hizbullah’ın belinin kırılması da işlerine geliyor. Fakat beladan uzak durmak da istiyorlar. Trump’ı memnun eden görgüsüz bonkörlüğün altındaki motivasyonlar arasında bunları da aramak gerekiyor. Kadınlar konusunda sicili bozuk olan Trump’ın Abu Dabi’de Kasr’ul Vatan’da Ayyala dansıyla karşılanması tiksinti uyandırdı. Fakat İslam öncesi dönemde kadınların erkekleri savaşa teşvik etmek ve “Cesaretle git, düşmanın kellesini getir” demek için saçlarını sağa sola savurarak yaptıkları bu dansla verilen mesajın orijinaliyle ilgisi yoktu. Trump’a “paranı al ve bizi selamette tut” der gibiydiler.
***
Trump, Araplara akıl veren, içişlerine karışan ve savaş çıkaran müdahaleci neocon ve neoliberal seleflerini yerin dibine sokarak alkış topladı, yükünü aldı ve muzaffer başkan edasıyla döndü. Şimdi sıra Netanyahu’da. İsrail medyasına göre çok alkışlandığı Amerikan Kongre’si üzerinden Trump’ı sıkıştırmak için pusuda bekliyor. Ancak Trump, İsrail’i İsrailli liderlerden daha çok düşünen lider pozuyla kendini korunaklı bir alanda tutuyor. Gezi sırasında ateşkes müjdesi vereceği ve Filistin devletini tanıyacağı yönünde oluşan beklentileri karşılamadı. Molozlar altında sığınak arayan Filistinlilere acıdığını belirtip Gazze’nin Amerikalılara verilmesini istedi, zengin züppeler için Riviera düşlerini tekrarladı. İsrail’in Suriye’deki saldırılarıyla zaten sorunu yok. Aynı şey Lübnan için de geçerli.Bunun ötesinde Colani’ye verdiği 5 ev ödevinden ikisi doğrudan İsrail’i temin etmeye dönüktü: “Abraham anlaşmalarına dahil olun” ve “Filistinli teröristleri sınır dışı edin.”Trump, Colani’yi test sürüşüne çıkarırken nihayetinde İsrail’le barışmış bir Suriye hedefliyor. Aynı oyun planı Lübnan ve Libya’da da tekrarlanıyor.Trump’ın özel elçisi Steve Witkoff, 14 Mayıs’ta The Atlantic’e demecinde “Suriye'de başarılı olacağız; bunu çok çabuk duyacaksınız. Libya'da başarılı olacağız; bunu çok çabuk duyacaksınız” dedi. NBC News’in Gazze’den 1 milyon Filistinlinin Libya’ya yerleştirilmesi yönünde bir plan üzerinde durulduğuna dair haberini de dikkate alarak Amerikan yönetiminin Libya’ya yaklaşımında üç boyutlu bir tasavvur olduğunu söyleyebiliriz: Libya’da bölünmüşlüğü bitirip ‘yönetilebilir bir devlete’ kavuşturmak; Trablus’u Abraham Anlaşmaları’na dahil etmek ve burayı Filistinliler için yeni bir vatana dönüştürmek.Ham hayal. Ama bu hamleler Trump’ın İsrail’in hizmetinde olduğunu ve Abraham Anlaşmalarını genişletme ısrarını koruduğunu teyit ediyor. Bu algıya Kongre’de de ihtiyacı olacak.Trump’ın İsrail’i hesaba katmadığı tespiti geçici bir değerlendirme. Hedefledikleri yeni Orta Doğu düzeninde İsrail yine merkezde. Sadece kendi yöntemleriyle hegemonyayı güncellemeye çalışırken İsrailli liderlerin kendinden daha fazla bencil olmasına tahammül edemiyor.
Evrensel / 19.05.25