Ne yaşıyoruz bu ülkede?

Çocukların ölmediği, bebeklerin katledilmediği bütün bir sistemin bir avuç asalağı korumadığı bir sistem kavgası verilmeli. Kapitalizm yaşanabilir değildir. Sosyalizm kavgasını yükseltmek ise bizlerin ve işçi sınıfının ellerindedir.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 25 Şubat 2025
  • 11:30

Albert Camus’un “bir ülkede adalet sistemini merak ediyorsanız o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” diyor bir sözünde. Biz hangisine ya da hangi yöne bakalım?

Adana Aladağ’da yoksul ailelerin ucuz diye gönderdiği bir tarikat yurdunda cayır cayır yanan yoksul çocuklarına mı bakalım? Bir devlet yurdunda bakımsız asansörde can verene mi bakalım? Sakarya Hendek’te hiçbir önlem alınmadan çalışılan havai fişek fabrikasında can veren işçilere mi bakalım? 

Mesele bugün yaşananlar da değil. Geçmişten bakınca da durum aynı. Kozlu’da 90’lı yıllarda 290 madenci katledildi. Enkaz altında “ölüme terk ettiniz” yazılı not bulundu. O günden bugüne Soma madenlerinde maliyet diye yaşam odası koymayanlar İstanbul Mecidiyeköy’de güvenliği üst seviyede plazalar diktiler ve temeline işçileri gömdüler. Ya soma? Katiller yargılanmadı, hesap soransa tekmeyi yedi. Hangi ölüme bakalım bir otel ve feci şekilde ölen onlarca vatandaş… yangından bir gün sonra otelin önünde toplanan bakanlar… 

İnsanın aklına şu cümle geliyor katil her zaman olay yerine ilk gelendir. Neden mi katil? Yangından dört gün sonra Maslak raporu ortaya çıkıyor. Otel sahibi sıfır vergi ödemiş, üstüne teşvik almış, üstüne bakanlıkta görevi var. Sadece iktidar bağı da değil. Bolu Belediyesi de durumu biliyor ama ‘yetkim yok’ deyip susuyor. İnsan bilse de insan hayatının bu kar sarmalında bu kadar ucuzlamasına şaşırıyor. Aladağ’dan Soma’ya, Ermenek’ten Bolu otel yangınına düzen biricik sermayeye dokunmuyor onu her türlü önlemle koruyor. Sesi çıkansa donup kalıyor. 16 ton belgeselinde denildiği gibi yeterince donmazsa başına çevik kuvvet dikiliyor.

Zaman kaybetmeden şu denilebilir kapitalizmde yaşıyoruz ve her şey kar çarkları sorunsuz dönsün diye işliyor. “Adalet yok, hukuk yok, yasa yok, yargı yok ve buna yaşamak diyoruz öyle mi” diyordu Somalı madencilerin devrimci avukatı Selçuk Kozağaçlı. Rüşvet ve yolsuzluğa batmış, mafya ve çete bağlantıları ile çürümüş bir düzen. Fabrikalarda güvencemiz yok, sokakta yok, okulda yok, hastanede yok, ayrıca kaçacak yerimiz de yok. Tüm bunlar yetmiyor gibi savaşla, yoksullukla, geleceksizlikle tehdit ediliyoruz, aynı ülkede bir avuç sermayedarın karı katlanıyor. Saray iktidarı itibar adı altında lüks ve şatafatından gıdım taviz vermiyor. Bir de yandaşlar var. Yıllarca işe gitmeden maaşı yatanlar. Huzur hakkı adı altında 3-4 yerden maaş alanlar. Devlet harcırahlarını lüks bir yaşam için kullananlar. 

Diğer yanda ise BİSAM’ın yaptığı araştırmaya göre bu ülkede dar gelirli bir aile yemeden, içmeden para biriktirse tam 32 senede ev alabiliyor. Yani barınmak için 32 sene… Bu mu yaşamak? Yanarsan sabret, madende ölürsen fıtrat, kocam katlederse “kapıyı açmasaydın” ve bunları söyleyenler güvenli villalarında, korunaklı saraylarında, zırhlı araçlarında yaşıyorlar hamdolsun.

Açıkçası bu ülkede yaşanan tüm ölümler sınıfsaldır. Deprem, sel, iş cinayetleri, kadın, çocuk cinayetleri her şey sınıfsal. Yani servet ve sefalet arasındaki uçurum tüm sorunların temelidir ve kapitalizmde bu sorun sandıkta, seçimle, iktidar-muhalefet değişimi ile çözülmez. Ancak üstü örtülür gerçeklerin.

Çözüm bugün ülkeyi ayakta tutanların nasırlı ellerinin yan yana gelmesindedir. Yani bunun için mücadele etmesi gereken işçi sınıfındadır. Geleceğimizi bir avuç kapitalistin kutsal karına emanet eden bu düzen ancak milyonlarca işçinin mücadelesi ile tersyüz edilebilir. Kapitalizm esas gücünü işte bu sessizlikten alıyor.

Kafa karışmadan Polonez, Lezita, Fernas, TPI, Serel, gemi söküm, metal fırtına, Greif… Gücümüzü buraya, buradaki bağlantıları kurmaya, sınıf bilinciyle kuşanmaya verelim. Çocukların ölmediği, bebeklerin katledilmediği bütün bir sistemin bir avuç asalağı korumadığı bir sistem kavgası verilmeli. Kapitalizm yaşanabilir değildir. Sosyalizm kavgasını yükseltmek ise bizlerin ve işçi sınıfının ellerindedir. 

Yücel Memiş

Burdur Yüksek Güvenlikli Hapishanesi 

C3-15