İşçi kadının gözyaşları

Sessizliği iş başı zili bozdu. Kadınlar yavaşça yerlerinden kalktılar. Sessizce makinelerinin başına döndüler. Yasemin abla da içini çekerek gözyaşlarını sildi ve makinesinin başına gitti. Makinelerin gürültüsü, ustanın emirleri yine her yeri sardı.

  • Mücadele postası
  • |
  • Kadın
  • |
  • 13 Temmuz 2018
  • 05:25
ikon

Yarım saatlik mola süresinin son beş dakikasındaydı. Önce bitmek bilmeyen yemek kuyruğunda beklemiş ardından lokmaları adeta çiğnemeden yutmuştu. Koskoca fabrikadaki tek tuvalete gitmek için dört kat merdiveni koşar adımlarla inmiş, arada merdivende karşılaştığı iş arkadaşlarına da laf atmayı ihmal etmemişti. İki kabini olan tuvaletteki sırayı da bekledikten sonra kabine girer girmez arkasından “hadiiii” diye seslenilmesine sinir oluyordu. Tuvaletten çıkmış oflaya puflaya ellerini yıkamak için lavaboya yönelmiş, sabunluktaki son damla sabunu kullanma şansına erişmiş olduğu için mutlu olmuştu. Koşturmaca sona ermemiş, bir de iki kat yukarı çıkmak için acele etmişti.

İşe gireli çok olmamıştı. İşin yorgunluğundan ziyade bu yarım saatlik koşturmaca onu bitiriyordu. Midesine oturanın kötü yemekler mi yoksa çiğnenmemiş lokmalar mı olduğunu kestiremiyor, amansız bir karın ağrısı çekiyordu.

O gün de artık alıştığı karın ağrısı ile soluk soluğa çalıştığı bölüme geldiğinde arkadaşlarının ağlayan Yasemin ablanın etrafını sardıklarını gördü. Yasemin ablayı tanımıyordu. Yıllık izinden o gün dönmüştü. Sessizliği bozmaya cesaret edemeden bir köşeye ilişti. Havadaki hüzünden kesinlikle ablanın bir yakınını kaybettiği sonucuna vardı. Sanki acı ortakmışçasına ağızları bıçak açmıyordu. Arada duyulan hıçkırıkların dışında ses yoktu. Sadece en yakınındaki, ablayı teselli etmek için sırtını ovalıyordu.

Sessizliği iş başı zili bozdu. Kadınlar yavaşça yerlerinden kalktılar. Sessizce makinelerinin başına döndüler. Yasemin abla da içini çekerek gözyaşlarını sildi ve makinesinin başına gitti. Makinelerin gürültüsü, ustanın emirleri yine her yeri sardı.

Çalıştığı masanın başına dönen Zeynep, aklındaki soruları bir süreliğine unuttu. Günlük sayısını çıkarmak için önündeki işleri bir an önce bitirmesi gerekiyordu. Masada beraber çalıştığı iki kadın arkadaşı da susuyordu. Zaten usta da her an her yerden çıkabilme becerisine sahip şahsına münhasır bir tipti. Fabrikada sürekli işçi alımları oluyor, iki aylık deneme süresi bitmeye yakın işçilerin bir bölümü işten atılıyordu. Zeynep’in de iki ayını doldurmasına az kalmıştı. Göze batmamak için iş başında mümkün mertebe konuşmuyor, işini doğru ve hızlı yapmaya çalışıyordu. Konuşurken ustaya yakalanmak işten atılmak için yeterli bir sebep olabilirdi. İş yorucuydu fakat onu asıl yoran moladaki koşuşturmanın yanında yaşadığı işten atılma stresiydi. Öyle ki yeni işçilerin hepsi diken üzerindeydi. Konuşulan tek konu da buydu. Asparagas haberler de yayılmıyor değildi. Kah montajdan iki işçinin işine son verildiği haberi geliyordu. Bu haberin doğru olmadığı anlaşılana kadar üç işçi daha işten atılmış deniliyordu. Herkes sıranın kendisine geleceği, bir akşam paydos saatinden yarım saat önce ustanın gelerek kendilerine “insan kaynakları seni çağırıyor” diyeceği anı bekliyordu.

Zeynep de bu stresi yaşıyordu. İşe girdiğinden beri bölüm bölüm dolaştırıyorlardı. Son çalıştığı bölüme geleli bir hafta olmuştu. Çalıştığı yerde yeni işçi olarak bir tek ondan sayı alınıyordu. Ortalamanın altına düşmesi onun için pek de iç açıcı bir durum olmayacaktı. Bu yüzden önüne yığılan işleri onar onar toparlıyor, canla başla küçücük kutunun içine tıkmaya çabalıyordu. Bir keresinde kim olduklarını bilmediği ama yönetimden olduğunu tahmin ettiği iki adam yanına gelmiş ve paketlerde sallanan püsküller yüzünden nasıl da zorlandığını görmüşlerdi. İki adam Zeynep’in çalışmasını uzun uzun izlemişler ardından kendi aralarında konuşmuşlardı. Zeynep’in kulak misafiri olduğu konuşmada iki adam püskülleri küçültmek gerektiğinde hemfikirdiler. Zeynep zaten püsküller olmasa işlerin kutuya rahatlıkla gireceğini ve kendisinin kutuyu kapatmak için onca çaba sarf etmeyeceğini hesaplamıştı. Böylece daha az yorulmuş olurdu. Ama onların amacı ile Zeynep’inki bir değildi. Onlar püsküller küçüldüğünde daha hızlı iş çıkacağını söylüyorlardı. İki adam gitmiş Zeynep hırsından kutuyu yamuk yumuk kapatıp kenara atıvermişti.

O gün de püsküllerle uğraşıyor, sayıyı tutturmak için nefes almadan çalışıyordu. Yasemin ablanın gözyaşlarını unutuvermişti. Ta ki sıcaktan bunalıp elini yanı başında duran su şişesine uzatana kadar. Kafasını işten kaldırdığında Yasemin ablanın makinenin başında gözlerini kuruladığını gördü. Daha fazla dayanamadı. Usta da ortalıkta görünmüyordu. Yanında çalışan arkadaşına dönerek ne olduğunu sordu. Yanıt veren ses Yasemin ablanın derdini paylaşmanın verdiği hüzünlü bir sesti ve konuşmayı bıçak gibi kesip atmış, Zeynep’i de acıya ortak etmeye yetmişti.

“Burada bakanı yokmuş. İki buçuk yaşındaki kızını memlekette bırakmak zorunda kalmış!”

 

Küçükçekmece’den bir sınıf devrimcisi