“Zenginin Mutfağı”

Film ve tiyatro oyunu kişisel çıkarların ve çelişkilerin nasıl paramparça olabileceğini, önyargıların nasıl aşılabileceğini, en önemlisi de sınıf çelişkilerini, yaşayanların gözünden çok güzel özetlemektedir.

  • Haber
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 09 Temmuz 2017
  • 07:15

Kıdem tazminatının kaldırılmak istendiği şu günlerde, 15-16 Haziran ruhunu tekrar aramaktayız. Elbette işçi sınıfı, o günkü örgütlülüğe hakim olamasa da bugün yine mücadele sahnesine çıkacağı günü beklemektedir. Kimse kolayından kıdem tazminatının kaldırılamayacağını biliyor. Egemenler, sınıfın geri durumuna ve dağınıklığına rağmen hala tam manasıyla gaspa cesaret edememekteler. Çünkü bu saldırının öfke patlamasına sebep olmasından, işçi sınıfının tüm ağırlığını hissettirmesinden korkuyorlar.

15-16 Haziran Direnişi sınıfın geniş kesimlerince de bilinmeli, tarihimizden dersler çıkarmalıyız. O gün olduğu gibi bugün de sendikal bürokrasinin ne kadar uğursuz rol oynadığını görüyoruz. Mücadele etmek isteyen işçi ve emekçileri sürekli pasifize ettiğini biliyoruz.

İşte bu şanlı direnişi anarken “Zengin Mutfağı” filminden bahsetmemek olmaz. 1988 yılında çekilen filmden önce metnini Vasıf Öngören’in yazdığı tiyatro oyunu yıllarca sahnelendi, sahnelenmeye devam ediyor. Her ne kadar orta sınıf katmanlar izlese de işçi sınıfına yol göstermeye devam ediyor.

Filme geri dönecek olursak; Şener Şen, Nilüfer Açıkalın, Mustafa Alabora’nın oynadığı filmde, zengin bir köşkte oturan yoksul bir aşçının çelişkileri, gelgitleri, iç sorgulamaları tüm açıklığıyla anlatılıyor. Köşkün sahibi her gün ayrı bir yemek yerken, aşçısı ise o yemekleri rüyasında görmektedir. Ev sahibi aynı zamanda fabrikatördür. İşçilerin sendikalaşmasından ait olduğu sınıfın tavrı gereği son derece rahatsızdır. Sınıf mücadelesi yükselirken, aşçımız da bir türlü hangi sınıfa ait olduğunu anlayamamaktadır. Ama yanına gidip gelen işçi arkadaşı, aşçıya ikinci sınıf insan muamelesi gördüğünü hatırlatmaktadır. Tüm bunlar olurken aşçımızın yanındaki yardımcı kız da kötü giden bir şeylerin olduğunu fark etmeye başlamıştır. Zira öncesinde düğün telaşından dolayı gözlerini gerçek dünyaya kapamıştır. Ama sonra sömürücü fabrikatör, grevdeki işçilerin direnişini kırmak için aşçının saf ve temiz yardımcısının nişanlısını yanına çeker, kirli oyunlarına alet eder.

İşte bundan sonrası tam zıtlıktır. Aşçımız sınıf çelişkilerini kavramaya başlarken, genç delikanlı ise faşizme dümeni kırar. Ne de olsa memlekette ‘vatan hainleri’ vardır. Başları mutlaka ezilmelidir. Ama işçi sınıfımız, üzerinde tulumuyla ayağa kalktığında, güzel memleketi ilk terk edenler patronlar olur. Filmdeki patron da direniş olduğunda fabrikasından yurt dışına kaçıp gitmiştir.

Film ve tiyatro oyunu kişisel çıkarların ve çelişkilerin nasıl paramparça olabileceğini, önyargıların nasıl aşılabileceğini, en önemlisi de sınıf çelişkilerini, yaşayanların gözünden çok güzel özetlemektedir.

 M. Güzel