“Kelebek romanını okudunuz mu?” diye sordu Mehmet, odadaki sessizliği parçalamak istercesine. Okuyan da vardı, okumayan da. Anket yapmak için sormamıştı soruyu. Bu romanla bağlantılı, anlatmak istediklerini anlatmaya başladı:
“Kelebek romanını çok önceden okumuştum. Nüfus kağıdım eski olduğu için, ‘çok önceden’ derken uzun yılları kastediyorum. Romanın kahramanına neden Kelebek dendiğini hatırlamıyorum. Sonuçta amacına ulaşmış mıydı onu da hatırlamıyorum. Ama en az 3-4 kere kaçmaya kalktığını anımsıyorum Kelebek’in. Okuduğumda kaçışlardaki aksiyon hoşuma gitmişti. Filmi de çekildi, ama romanı aksiyon filmi izler gibi okumuştum. Romanın yazarı da belki aksiyon romanı yazmak istemiştir. Ama belki de yazarın bile niyetinden bağımsız olarak, teslim olmayan bir iradeyi anlatıyor roman. Kelebek her yakalandığında, ‘film bitti’ gibi düşünüyor okuyanlar. Ama Kelebek için film bitmiyor. Yine kaçmaya çalışıyor. Yakalanıyor, yine kaçmaya çalışıyor.
Sonra çocukluğumda sürekli gittiğim yazlık bir sinemayı düşündüm. Sinemayı devlet mi kapatmıştı, yanmış mıydı, sel mi almıştı hiç hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey, mahallenin yukarısındaki boş arazideki ağaca beyaz çarşaf gerilmiş ve orada film izlemiştik.
Şimdi diyeceksiniz ki, yoldaş bunları niye anlatıyor. Biz sadece sinema salonunda film gösteren sinemacı olursak, boş arazide film göstermek aklımıza dahi gelmez. Kelebek gibi kaçışı iyi planlayacaksın ama yakalansan bile, yılmayıp, yeniden kaçmaya çalışacaksın.
Elbette derneğimizin kapanması moral bozucu bir durum. Bu kapanış, somutta, dernekteki kursları yapılmaz hale getirir sadece. Ama devrimci faaliyetimizi engelleyebilir mi?
Yoldaşlar, şu an hiçbir yoldaşı eleştirmiyorum. Aslında özeleştiri veriyorum. Bu sabah derneğin kapısına mühür vurulduğunda, nerdeyse ‘film bitti’ diyecek kadar moralim bozulmuştu. Sonra düşündüm, çocukluğumda anlattığım sinemacıdan bile geri, teslimiyetçi bir ruh hali benimkisi. Kelebek’le uzaktan yakından alakam yok. Neyi fark ettim biliyor musunuz? Ben artık dernekçi olmuşum.
Silkelendim. Ben dernekçi değil, devrimciyim. Dernek devrim için bir araçtı. Bu araç elimden gittiyse, başka başka araçlar yaratmalıyım. Kelebek’in her kaçma girişimi, yeni bir yöntemleydi. Özgürlük için her aracı değerlendirdi.
Sinemacı, film makinesi yansaydı bile -başarılı olur muydu, olmaz mıydı bilmiyorum ama- eminim film göstermenin yeni yöntemlerini arardı.
Sabah derneği kapatanlar, aslında benim derneğe hapsoluşumu yıktı. Dernekçiysem o yıkıntı altında kalırım. Devrimciysem, ki öyleyim, bu, benim kafamın hapsoluşunu ortadan kaldırdı. Neredeyse şimdi, bu saldırılarından kaynaklı onlara teşekkür edeceğim.”
Odadaki bütün yüzler aydınlandı Mehmet’in anlattıklarından sonra. Her yoldaş Kelebek gibiydi. Aksiyon filminin, sadece hapisten kaçışın değil, devrimin kelebeği gibi...
M. Kurşun