MACBETH - Perdelenmiş uykuyu kötü düşler bozuyor; büyücüler ayindeler. Karanlık çöküyor, karga, kuzguni ormana doğru havalanıyor. Kanlı düşüncelerime yoldaş olan kötülük beni artık hiç ürpertmiyor.
Yıldızlar ateşinizi gizleyin! Göz, eli görmezlikten gelsin, ama yine de, gözün bakmaya korkacağı o iş gerçekleşsin.
Gel, gözleri bağlayan gece, iyi yürekli gündüzün gözlerine perde ol!
Tehlike çanını çalın! Esin, ölüm rüzgârları!
İlle kan ister, kan kanı ister demişler… Kötü başlayan şeyler kötülükle güçlenirler.
Macbeth (II. i; III. ii, iv; V. iv, v)*
William Shakespeare
Yabancısı olduğumuz bir kültürün tasvirini sunan ve Ortaçağ İngiliz edebiyatının şiirselliğini bire bir yansıtması zor olan çevirilerden okuyabildiğimiz Macbeth’in yazılmasının üstünden dört asra yakın zaman geçmiş. 17. Yüzyıl tiyatro izleyicisine hitaben yazılmış bu hikâyenin bir de 11. yüzyıl İskoçya’sındaki tarihsel olaylardan uyarlandığını göz önünde bulundurursak şu soruyu sormak gerekiyor: Macbeth’i bugün hala güncel kılan nedir?
Yaşam yanlısı her şeye düşman olan AKP’nin sanat düşmanlığının da son örneği olarak Macbeth’i sezon programından çıkarması ve Devlet Tiyatroları’nda resmen yasaklaması bize Macbeth’in politik içeriği konusunda ipuçları veriyor elbette…
Macbeth’in sapkın hırsı fazla mı tanıdık gelmektedir acaba iktidarlarının tohumsuz çiçeklerini kanla sulayanlara? Yoksa perdeler sessizce kapanırken alkışlayamadıkları gösterinin sonunda, günümüz zorbaları kendi sonlarını mı görmektedirler bir zorbanın trajedisini sunan Macbeth’in kanlı yazgısında?
Ne mutludur ağzı salyalı kralların yağlı çorbasında sinek olmayı başarana; dört yüz yıl sonra sana kulübelerden selam olsun, sarayların iflah olmaz kâbusu Shakespeare usta!
Neden Macbeth? Neden şimdi?
MACDUFF - Korkunç cehennemin zebanilerinden bile,
Kötülükte Macbeth'i aşacak bir iblis çıkamaz.
Zamanın eskitmeye gücünün yetmediği bütün güzellikler gibi tüm teatral ve edebi görkemiyle orada duran Macbeth tiyatronun gerçeğin bir aynası olduğunu bizlere hatırlatmaya devam ediyor. Ve Karl Marx’ın en sevdiği edebiyatçılardan biri olma özelliğini taşıyan Shakespeare iğneleyici ve cesur kalemiyle sanki hala masa başında oturuyormuşçasına iktidarlara korku salmaya devam ediyor…
Macbeth, iktidar için sonsuz bir arzu uğrunda ahlaki, siyasi ve insani tüm sınırları ihlal eden, bunun sonucunda da hayatı değil ölümü arzulamaktan başka çaresi kalmayan tüm Macbeth’lerin öyküsüdür. Macbeth ve Lady Macbeth, hırsları, tutkuları ve yok edicilikleriyle modern burjuva insana öylesine benzemektedir ki 1600’lerde yaşamış Macbeth bugünün kapitalist toplumu için güncel bir karakter olma özelliğini korur.
Macbeth yazıldığı dönemin toplumsal statülerinin ve etik değerlerinin katı tarihine sığmaz ve devlet aygıtının yol açtığı sonuçlar açısından günümüze kadar taşmayı başarır. Macbeth’in iktidar için neleri feda ettiğini ve zulmünün kefaretini ne ile ödediğini anlatırken devlet ve iktidar kördüğümünü bir nakış gibi işleyen Shakespeare kaleminin ucundan adeta mürekkep diye politik bir aklın inceliklerini akıtmıştır. Bugün hala “sakıncalı” olarak fişlenmesi eserin politik mesajının mekân ve zaman ötesi olma anlamında evrensel ve nesnel bir karakter taşıdığını kanıtlamaktadır.
Tarihsel Shakespeare’i anlamak
HECATE - Öyle olmadık ruhlar ortaya çıkacak ki, bunların gücü Macbeth’in başını belaya sürükleyecek. Yazgıya aldırmayacak, ölümü aşağı görecek; aklı, ölümü aşan umutlara kapılacak.
Brecht’in vurguladığı gibi sanatın konusu dünyanın çığırından çıkmış olmasıdır. “Shakespeare'in, Homer'in, Dante'nin, Cervantes'in, Volter'in ve Goethe'nin dünyalarının da bundan geri kalır yanı yoktu. Haberin kendisi ne denli barışçıl nitelik taşırsa taşısın, savaşlar oluşturur içeriğini.”[1] Bundan dolayı Macbeth’in politik boyutunu tam anlamıyla kavrayabilmek için esinlendiği İskoç tarihinden ve Shakespeare'in yaşadığı 17. Yüzyıldan belirli kilit noktaları kısaca özetleyelim.
Macbeth (1005-1057), 1040--1057 tarihleri arasında hüküm sürmüş bir İskoç kralıdır. Yani başkahramanımız gerçek bir karakterden uyarlamadır. 1040 yılında da kuzeni kral 1. Duncan’ı yenerek İskoçya kralı olur. Klasik tarih derslerinde bize anlatılan Osmanlı taht entrikalarının bir benzeridir yaşanan bu kraliyet kavgası.
Oyunun yazıldığı Elizabethyen dönem için kilometre taşı sayılabilecek iki tarihsel anı hatırlatmak gerekiyor. 1603 yılında İskoç kralı VI. James’in İngiltere kraliçesi I. Elizabeth'in ölümü üzerine İngiltere tahtına çıkması. Ve iki yıl sonra, yani 1605’te sinema salonlarından hatırlayacağımız “V for Vendetta” filmine de ilham kaynağı olan Guy Fawkes’ın kralı ve soyluları parlamento binasını havaya uçurarak öldürme girişimi ve planın başarısızlığa uğraması. [2]
İkinci olarak dönemin genel politik atmosferine çubuk bükelim. Kralların, taht kavgalarının, saray entrikalarının yaşandığı böylesi bir dönemin havasını soluyan Shakespeare’in yaşamı boyunca "kral tanrının yeryüzündeki temsilcisidir ve ona kaldırılan el aslında tanrıya kaldırılmış demektir" sözleriyle özetlenebilecek bir dini öğretinin kiliselerden halka vaaz olarak aktarıldığına tanık olduğunu söyleyebiliriz.
Şerh düşelim kendisi de krala itaat konusunda belirli bir siyasal yönelime sahip olan Shakespeare buna karşın devrinin mutat politik düsturlarını benimsemez. Kralın “kutsal hakkı” kuramının savunucusu bir kralın hüküm sürdüğü bir dönemde bu kuramı hiçe sayan görüşleri papirüse dökme cesareti gösteren Shakespeare’in zorbaya dönüştüğü noktada “krala karşı başlatılan bir hareketin Tanrı’ya karşı gelmek anlamı taşımadığı” şeklindeki dönemi için oldukça ileri bir politik kavrayışı Macbeth’e içkin olan esas temadır. ''De facto” kralın bir zorba olması durumunda Shakespeare kralı eleştirir ve hatta krala karşı hareket başlatılmasının meşru gördüğünü oyunları aracılığı ile aktarır. Böylece Shakespeare’in kaleminin ucunda Macbeth yöneticilere nasıl yönetmeleri gerektiği konusunda ders veren ve dersini almayan kralların ödemesi hak olan bedelleri toplumun bilincine çıkartan bir ibret-i âleme dönüşmektedir.
Shakespeare tiyatrosunun trajik-politikliği
MALCOLM - Her yerde büyük küçük herkes Macbeth’e başkaldırdı;
hizmetinde olanlar da zorla hizmetinde, gönülden değil.
Shakespeare tiyatrosu üzerine detaylı bir inceleme bu yazımızın kapsamını aşmakla birlikte Bertolt Brecht’in Shakespeare’in oyunlarında yabancılaşma efektleri üzerine saptamalarını ve onun tarihsel dönüşüm konusundaki kavrayışına duyduğu hayranlığını bir kenara not etmekte fayda var.[3] Tavrını politik tiyatrodan yana koyan Shakespeare döneminin tanıklığını oyunlarına yansıtmış ve bu anlamıyla çoğu oyununda bir tarih yazıcılığı rolünü üstlenmiştir. Saraylardaki çelişkileri yansıtmak dolayımı ile bugün için burjuva ahlakını ters yüz eden öyküleştirmelere ve uyarlamalara açık oyunları özü itibariyle yüzü topluma dönük eserlerdir. Shakespeare halk tiyatrosundan açıkça yararlanan bir anlayışı sahiplenmektedir.
Bir Shakespeare oyununun çok farklı biçimlerde okunması ve bu anlamda çok farklı biçimlerde yorumlanması mümkündür. Shakespeare’i bugünün ihtiyaçları doğrultusunda sahneye koyarken onu tarihselleştirerek okumayı bilmek gerekir. Böyle yapıldığında Shakespeare’in oyunlarında sunulan potansiyel bir eleştirel malzemenin farkına varmak ve bunu ön plana çıkartarak Shakespeare’e ters düşmeden muhalif bir yorum sergilemek de mümkün olabilecektir[4]. Bu noktada, bir sanat eserinin her zaman alternatif biçimlerde sergilenebileceğine olan inancını kaybetmeyen Brecht gibi Shakespeare’den çok, Shakespeare’in günümüzdeki egemen algılanışına meydan okumak bugünün maddeci kültür eleştirisi ve drama kuramı için mihenk taşını oluşturan bir anlayıştır.
Shakespeare’in sahnesi radikal bir toplumsal dönüşümün olanaklarını açığa çıkaran bir kültür alanıdır. Bu kültür alanına, özünü korumak şartıyla yerleştirilen farklı öğeler ve her seferinde açığa çıkarılan farklı vurgular Shakespeare’in çağdaş bir kavrayışını her dönem için mümkün kılar. Shakespeare’i okumasını bilen gözler, en nadide bir çifti Marx’a ait olmak üzere, onda çağları aşan işte bu evrenselliği saptayabilir.
Marx 1844 Elyazmaları’nda “en genel mülkiyet biçimi para ile kişisel özellik arasında ne denli küçük bir bağlantı olduğunu, ikisinin birbirine ne denli doğrudan doğruya karşıt olduğunu Shakespeare daha o zaman bizim teorici küçük-burjuvalarımızdan iyi biliyordu.” diyordu. [5] Ve bu sözlerine Shakespeare’in Atinalı Timon oyununda parayı “Şuncası karayı ak, çirkini güzel, yanlışı doğru, alçağı soylu, yaşlıyı genç, korkağı yiğit eder. Bu sarı köle azmış cüzamı tapılası kılar…” şeklinde tanımladığı repliğini örnek gösteriyordu.
Suç, ceza, adalet, ahlak ve iktidar gibi bir dizi paradigmanın algısında seçici ve maddeci bir eleştirinin merceğinden Shakespeare’a şöyle bir göz atmak bile hem edebi hem politik olarak bir zevktir. Aynı zamanda büyük bir huzursuzluktur. Bir baş ağrısıdır çünkü tek bir oyunda bile her seferinde yeni gelgitler yaşamak ve yepyeni anlam dünyalarını keşfetmek mümkündür. Macbeth’te mülkiyet ilişkileri, sınıf çatışması, devlet, statü ve eşitlik gibi doğrudan sınıfsal mefhumlara yönelik ve özellikle 21. yüzyıl toplumunu için daha da yakıcı ihtiyaç haline gelen bir dizi kavram daha da cesurca ve açıklıkla ortaya konmak ve tartışılmak üzere insanlığın kolektif hafızasına sunulmaktadır.
Büyük yazar oyunda her cinayet sonrası seyirciyi bilinçli olarak iyi ya da kötü hissettirme yoluyla politik şiddetin nerede, ne zaman meşru olduğunu kitlelere sorgulatmak ister gibidir. Kralın öldürülmesinin toplumsal vicdanla örtüştüğü sahneler kurgulaması Shakespeare’in ezilenlerin meşru şiddetine duyduğunu inancın zekice bir imasıdır. Öyle ki zorbanın cezalandırıldığı sahnede izleyen kesimlerin içinde “adalet yerini buldu” gibi bir rahatlama yaşanır. Shakespeare tiyatrosu devinmeyi ve devirmeyi çağrıştıran yer yer epik ve hep trajik öğeleriyle bugün insan ruhuna gerçek bir sanat eserinin neler aktarabileceği konusunda en otantik örneklerden biridir.
Sahnedeki hayalet…
Adı ister Sezar olsun ister Hitler sınıflar savaşımı tarihinde tüm Macbeth’lerin sonu hep yıkım ve çöküş oldu. Zorbalar tarih sahnesinden silindiler. Geriye kalansa onların öldürdüklerini, yok ettiklerini zannettikleri kurbanlarının “hayaletleri” oldu. Shakespeare bunun farkındaydı o nedenle sahnesine hep hayaletleri yansıttı. Onun oyunundaki hayaletler bu yüzden basit metafizik öğeler ya da batıl inançların basit bir yansıması değildi. Öyleyse bu hayaletler neyin tasviri idi?
Örneğin Macbeth oyununda bu hayalet Macbeth’in en yakın arkadaşı Banquo’nun hayaleti olarak görünür. Kral olma hırsıyla cinayet işleyen ve bu cinayetin üstünü örtmeye çalışan Macbeth Banquo’nun kendisinden şüphelendiğini fark eder ve kendi verdiği ziyafete geliş yolundaki Banquo’yu askerlerine öldürtür. Hayalet peşi sıra gelen ziyafet sahnesinde görünür. Macbeth’te böyle bir sahnelemenin, hayaletin Macbeth’in içinde biriktirdiği korkularıyla yüzleşmesi olarak yorumlanmasına imkân sağlayacağı açıktır.[6] İşte Shakespeare’nin sahneye yansıttığı “hayalet”lerin vicdanlarda yaratmak istediği de tam olarak budur: yüzleşme, sorgulama ve tedirginlik.
Macbeth’in eceline faydası olmayan korkusu tekinsiz sahneden indi… Ve titredi beşik gibi sallanan tahtlarına sarıldıkça sersemleşen zulmün efendileri! Kendi hayaletleriyle hesaplaşamayan günümüzün zorba kralları, özgür sanatın ve düşüncenin düşmanları savulun kendinizi! Artık Devlet Tiyatroları’nda bir hayalet dolaşıyor… Shakespeare’in hayaleti! Bırakalım size bizim yerimize söylesin son sözü yasaklı Macbeth’in susturulan başka bir karakteri:
SIWARD - Bizim olan nedir, olmayan ne, buna zaman karar verecek; o da yaklaşıyor.
Düşler boş umutlara dönüşebilir. Son söz savaşın sonunda söylenecektir!
* William Shakespare’in “Macbeth” adlı eserinin baş karakteri Macbeth’in derlenen bu replikleri eserin 1999 tarihli Orhan Burian çevirisinde ikinci sahne birinci perde (II.i) üçüncü sahne ikinci ve dördüncü perde (III. ii, iv) ile beşinci sahne dördüncü ve beşinci perdede (V. İv, v) yer almaktadır.
Kaynaklar:
1- Bertolt Brecht, “Shakespeare İncelemeleri", Çev. Kamuran Şipal, Say Yayınları, 1982.
2- H. Hamit Çalışkan, “Kralı Öldürmek: Bir Politik Trajedi Olarak Macbeth”. Ankara Üniversitesi Tiyatro Araştırmaları Dergisi.
3- Süreya Anka, “Shakespeare ve Marx” Kitap İncelemesi, Aralık 2006.
4- Fırat Güllü, “Brecht Shakespeare’i Nasıl Yorumlamıştı?” Mimesis Tiyatro/Çeviri-Araştırma Dergisi, 2002.