1900-Novecento

Birliğin, grevin, sosyalizmin, savaşın, faşizmin, acının gerçekçi yönleriyle işlendiği filmde kimi zaman faşistleri ve toprak sahiplerini marjinal yönleriyle vurucu yermeler, sınıflar arası farklılıkları gösteriyor.

  • Haber
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 28 Ağustos 2016
  • 07:10

“Yoldaşlar! Bekleyin bir dakika! Boğazımda bir yumru var! 
Yumruyu yok etmek için özel mülkiyetten kurtulmalıyız.”

1900 filmi İtalya’nın kuzey bölgesinde köylüler ve toprak sahipleri arasında yaşanan sınıf mücadelesini konu edinmektedir. Filmde iki emperyalist paylaşım savaşı arası dönemde siyasal gelişmeler ve insan ilişkileri öne çıkıyor. Filmin yönetmenliğini yapan Bernardo Bertolucci’nin filmlerindeki muhteşem felsefi incelikleri, filmi dikkatli izlediğinizde göreceksiniz. Kimi sahnesinde lirik bir gerçeklikle karşılaşıyor olsanız da Frued’un bilinçaltı gerçekliğini yansıtan sahnelerini sürreal olarak görebilirsiniz.

Oyuncularını gördüğünüzde izlemek için merak uyandıran bu filmde Robert De Niro ve Gerard Depardieu başrolde oynuyor. Fakat filmin bütün oyuncuları filmde anlatılmak isteneni, yaşıyormuş gibi mükemmel bir performansla sergiliyor.

Filmde gözünüzü korkutan tek şey süresi olabilir. İstanbul-İzmir arası yolculuk kadar uzun. Fakat İzmir’e varmak kadar keyifli bir film. Film, iki ana karakteri olan Alfredo Berlinghieri ve Olmo Dalco’nun aynı gün doğumuyla başlıyor. O gün aynı zamanda aydınlanma çağının ve İtalyan operasının önemli isimlerinden Giuseppe Verdi’nin öldüğü gündür (27 Ocak 1900). Bunun yanı sıra Verdi İtalyan faşistlerinin önde gelenlerindendir. Burada yoksul bir köylü çocuğu olan Verdi’nin ölümünün yanı sıra yine yoksul bir köylü çocuğu Olmo’nun ve Verdi gibi bir faşistin ölümünün ardından bir faşist toprak sahibinin çocuğu olan Alfredo’nun doğuşu bir dönemin bitişini, başka bir dönemin ise başlangıcını temsil etmektedir. Yani 1900-1945 yılları arasında İtalya’da sınıf savaşımının farklı bir evreye girdiğini temsil etmektedir.

Filmde dönem değişimleri ve ara geçişler de muazzam bir incelikle işlenmiş. Örneğin kış mevsimi yoksul köylüler için acıların derinden yaşandığı bir dönemi temsil ederken, yaz mevsimi komün köylerinin örgütlenmesini ve köylülerin çiftlikleri ele geçirerek faşizmi yenmesini işliyor.

Filmde duygusal, görsel, zihinsel yönden ufkunuz açılmakla birlikte gerçeklikten şaşılmıyor. İşçilerin greve çıkmadan önce ve çıktıklarında kazanacaklarına dair olan inançları, grev meydanlarına yakından şahit olanlara tanıdık gelecektir. Yine köylülerin, greve çıkma kararı alınmasını öğrendikleri anda yapmış oldukları birlik tartışmasında birlik olduklarına inandıran sahne de aynı duyguyu yaratıyor.

Kadın erkek ilişkilerinde de ataerkil davranış biçimlerini yüzeysel olarak işleyen filmin bir sahnesinde, “Kadının esaret altında tutulduğu bir toplumda, hiç kimse erkek kadar ağır cezalandırılmamış” diyen Marx’ı hatırlarız.

Birliğin, grevin, sosyalizmin, savaşın, faşizmin, acının gerçekçi yönleriyle işlendiği filmde kimi zaman faşistleri ve toprak sahiplerini marjinal yönleriyle vurucu yermeler, sınıflar arası farklılıkları gösteriyor.

Çocuklukları beraber geçen Olmo ve Alfredo yaptıkları muzipliklerle çok yakın arkadaş olmalarına rağmen Olmo’nun askere gidip gelmesinin ardından sosyalist mücadele içinde yer alması ve Alfredo’nun babasının ölümünün ardından çiftliğin sahibi olması, arkadaşlıklarının da sonu olur. Zira bu yakın arkadaşlık keskinleşen sınıf farklılıklarına direnemez. Artık Olmo sosyalist, Alfredo ise faşist cephede yer almayı tercih etmiştir. Fakat ilerleyen yıllarda tekrar arkadaşlıkları devam eder.

Filmin sonunda ise yine İtalya’nın bugünkü durumunu bildiğimiz için şaşırtıcı olmayan bir gerçeklikle karşılaşıyoruz. Fakat İtalyan köylüler, üzerlerine düşen görevi yapmıştır.

Bu gerçeklik Yılmaz Güney, Atıf Yılmaz vb.nin filmlerinde mevcut olan bir gerçekliktir.

İyi seyirler dilerim.

Gebze’den bir işçi