Demokratik hak ve özgürlükler için mücadeleye!

İşçi sınıfı, sadece kendisinin değil toplumun büyük çoğunluğunun cendere içine alınması anlamına gelen baskı ve zorbalık düzenine karşı mücadelenin öznesi olarak hareket ettiğinde kapsamlı saldırıları püskürtebilecek, ancak bu durumda haklarına ve geleceğine sahip çıkabilecektir.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 19 Temmuz 2025
  • 08:00

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Türkiye ekonomisinin şoklara karşı dayanıklı” olduğu yalanına sarılmasına rağmen, krizin faturası her geçen gün kabarıyor. Enflasyonda artış devam ediyor, halkın alım gücü gün geçtikçe düşüyor, yoksulluk artıyor. Ocak ayında asgari ücrete kırıntı düzeyinde zam yapan sermaye iktidarı, geride kalan dönem boyunca tüm sözleşme süreçlerinde de sefalet zammını dayatmayı sürdürdü. Son olarak milyonlarca emekliye de açlık sınırının altında bir maaşı reva gördü.

Öte yandan baskı ve zorbalık da tırmandırılmaya devam ediyor. CHP’li belediye başkanları “yolsuzluk” iddiasıyla gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Muhalif televizyon kanallarına ceza üstüne ceza veriliyor, ekranları karartılıyor. İktidara dönük en ufak eleştiride bulunanlar şafak vakti operasyonlarıyla gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.

Bugüne kadar emekçilerin mücadelesiyle kazanılmış ama zaten sınırlı olan demokratik haklar da adım adım ortadan kaldırılmak isteniyor.

Tüm bunlar yaşanırken, ülkeyi baskı ve zorbalıkla yöneten iktidar hâlâ bizden Kürt sorunu da dahil olmak üzere yıllardır derinleştirdiği temel sorunları çözeceğine inanmamızı bekliyor.

Toplam tablo bizlere, çok yönlü kriz içinde debelenen saray rejiminin, saldırıları tırmandırarak bir yandan ekonomik krizin faturasını sorunsuz bir şekilde işçi ve emekçilere ödettirmek, öte yandan kendi iktidarını daha otoriter bir rejimle kurumsallaştırmak istediğini gösteriyor.

Her geçen gün boyutlanan baskı ve zorbalık, toplumsal muhalefete dönük kapsamlı saldırılar en başta işçi ve emekçilerin sorunudur. Zira kurumsallaştırılmak istenen düzen, en başta işçi ve emekçiler için sömürünün, yoksulluğun ve sefaletin daha fazla derinleşmesi anlamına geliyor. Saray rejimi, sermaye sınıfının çıkarları için dikensiz gül bahçesi yaratarak, sömürünün daha fazla artırılması, ücretlerin düşürülmesi, sendikal hakların gasp edilmesi, işçilerin daha fazla güvencesiz ve örgütsüz bırakılmasını hedefliyor.

Hâlihazırda sefalet ücreti dayatmalarına karşı işçi sınıfının parçalı da olsa eylemleri, grevleri ve direnişleri sürüyor. Özellikle krizin yarattığı ağır yıkıma karşı gerçekleşen bu tepkiler, birleşik bir zeminden yoksun olmakla birlikte işçi sınıfının bu saldırılara kolayca boyun eğmeyeceğini göstermek açısından elbette anlam taşıyor. Ancak birbirinden kopuk, parçalı, birleşik zeminden yoksun grev ve direnişler, iktidarın kapsamlı saldırılarını püskürtmek için yeterli değil. Zira, başta grev ve sendikalaşma hakkı, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi en temel demokratik hakların gasp edildiği bir ortamda ekonomik kazanımların da hiçbir güvencesi bulunmuyor. Dolayısıyla, ekonomik haklarımız kadar demokratik hak ve özgürlüklerimiz için de mücadeleyi yükseltmemiz gerekiyor.

İşçi sınıfı, sadece kendisinin değil toplumun büyük çoğunluğunun cendere içine alınması anlamına gelen baskı ve zorbalık düzenine karşı mücadelenin öznesi olarak hareket ettiğinde kapsamlı saldırıları püskürtebilecek, ancak bu durumda haklarına ve geleceğine sahip çıkabilecektir.

Emeğin Kurtuluşu’nun 60.sayısından alınmıştır…